ABD
DIŞ POLİTİKASI VE İSTİHBARAT
Sıddık Demir
(Eğitimci,Araştırmacı Yazar)
18. yy başlarına doğru ciddi bir göç dalgasıyla ciddi bir nüfuza sahip olan yeni kıta ABD de devlet 1861 – 1865 yıllarında yaşadığı iç savaş ve çalkantılar sonunda bütün kurum ve kuruluşlarıyla oluşur. Bu tarihten sonra tanınır ve önemsenir. Birinci Dünya Savaşı’ndan ziyade İkinci Dünya Savaşı’na müteakip bir dünya devleti olarak liderliğe oturur. ABD’nin otoriter egemen ve dünyanın jandarmalığına soyunması Ekim İhtilali ile (1917) gayrı memnunların oluşturduğu Sovyet blokunun oluşmasına da sebep olur. İki kutuplu bir dünya soğuk savaş metodu izlenir. Koca bir asır göz dağı ve psikolojik yaklaşımla gelir geçer. Birinci Dünya Savaşı’ndan yaklaşık bir asır sonra soğuk savaşa sebep olan doğu bloku devletler kampı (Sovyetler) dağılır. Bu blokta Rusya tek başına kalınca ABD’nin jandarmalık gücü dolayısıyla hırsı veya ihtirası kat be kat artarak günümüze kadar gelir. İki kutuplu dünya devletler kampının bir ayağı çökünce öbür ayağın daha da güçlenerek gelişmesi ve kontrol edilemez bahsi üzerinde duracağız.
İki kutuplu bir güç dengesinde
birbirlerinin aşırılılıklarının kontrolü elbette taraftarların silah
teknolojisi ve ekonomilerine bağlı olarak caydırıcı olunmuştur. Aynı
caydırıcılık halen devam etse de terazinin kefesi ABD’den yana ağır
basmaktadır. ABD’nin devasa gücünü ön gören bugünkü yaşlı kıta Avrupa
Devletleri kökeninde savunma endişelerinden ötürü birlik oluşturmak
istemektedirler. Bir olmak diri olmak ihtiyacı beka meselesi olarak göründüğü
ve kabul edildiği için kendi güçlerine göre üçüncü bir irade olarak dünya
kamuoyu önünde var olma çalışmalarını sürdürmektedirler.
1945 yılından 2000’li yıllara kadar
soğuk savaş mücadelesinden tek kutuplu yeni bir savaş ortamında kendini bulan
ABD, şartlara göre kurumlarını mevzilendirerek dünyayı yeniden dizayn etmeye
başlamıştır. ABD’nin dünya hegemonyalığını yapması tarihi bir mirastan ziyade
ekonomik güce paralel olarak endüstri anlamında son derece gelişmiş ve güçlü
olmasıyla kaimdir. İmparatorluk kültürü olmadığı için bu faktörler şimdilik
dünyanın dizayn edilebilmesinde yeterli görünebilir. ABD’nin yüksek lisans
noktasında üstün zekâlı insan istihdam etmesi ve bu üstün zekâlı insanların
hazırladığı binlerce projelerin kabul görmesiyle özellikle silah sanayinde
dünyanın önünde seyretmesi emperyalist iştahını frenlenemeyen noktaya taşır.
Uluslararası savaşların veya ilişkilerin görünmeyen boyutu olan istihbarat ve
verilen istihbarat mücadeleleri esasında bu liderliğin alt yapısını oluşturur.
Halen ABD’de 16 istihbarat servisi mevcuttur. Daha çok içe yönelik olan bu
kurumların sayısı fazla olsa da dışa yönelik yani uluslararası olanları birkaç
birim olup çok güçlü ve organizelidir. Dışa yönelik servis olan CIA en
bilinenidir. Çalışma metodu ve kullandığı yapılar her ne kadar yasal kurum olsa
da ABD’nin menfaati söz konusuysa her türlü illegali tenin meşruluğu çalışma
metodu olarak işlerliğine devam eder.
ABD ülkesinin dışında yaptığı her savaş
kendini güçlendirdiği için bütün savaşları dışarıda yapar. Yumuşak güç
denemeleri genellikle diplomatik yani istihbarat savaşlarıyla sıcak müdahale
öncesi savaşlardır. CIA önce bu yönde ortam hazırlar. Şayet yumuşak güç
vetiresinde muvaffak olunamayacağı ön görülürse sert güç denilen metazor
metodlara veya usullere başvurur. Getirisi icabı ABD’nin hegemonyası sürecekse
sert güç- yumuşak güç fark etmez. George Bush’un sert güç tercihi ile Barack
Obama’nın yumuşak güç tercihi şartların getirmiş olduğu değerler manzumesine
göre değişir. ABD’nin hegemon bir devlet olarak yeryüzü hâkimiyetini sağlarken
her ne kadar imparatorluk geçmişe yani böyle bir kültüre sahip olmasa da yeni
kıtaya ayak basan kurucu insan unsurunun Avrupa kökenli olması ön yargıların
oluşması hususunda önemli bir faktördür. Mesela, hedef Kudüs olan birleşik
Hıristiyan Avrupalının oluşturduğu onca haçlı savaşlarını yapan bu günkü Avrupa
devletleri olmasına rağmen Obama dönemi ABD yetkilerinin Ortadoğu için kendi
tarihlerinde olmadığı halde haçlı seferlerinden bahsetmesi Avrupalının kökenli
bir altyapı etkisidir. Özellikle de halkının büyük çoğunluğu Protestan mezhebinden
olması ABD’nin dünya jandarmalığı hegemonyası noktasındaki refleksinin rengini
ortaya koyar. Bunun için de adil olamaz. Bütün istihbarat bilgileri de bu yönde
olur. Adaletle hükmetmeyen gücün sonu yoktur. Bitaraf olan neticede bertaraf olur.
Onun içindir ki hegoman devlet diğer güçleri yok kabul ederek Kudüs’ü İsrail’in
başkenti kabul eder. Bu durum uygar bir devletin değil de aşiret yapısında olan
toplumların davranış biçimidir. ABD’nin
dış politikadaki operasyonlarında öne sürdüğü gerekçe demokrasi savunuculuğu ve
halk iradesinin inkişafı anlayışıdır.Son dönem daha bariz gözlemlere göre
ileri sürülen bu gerekçelerin kandırmacadan ibaret olduğu görülür. Halkın
iradesiyle seçilen ve sevilen yöneticiler ABD’nin müdahalesiyle bertaraf edilerek
kendi emirlerine uyan emir eri yönetimleri iş başına getirdiği görülür ve
bilinir. Hz. İsa’yı yeryüzüne indirmeye yönelik evanjelist anlayışın güya
vermiş olduğu mücadelede moral değeri olarak kabulü gülünç olmaktadır. Güya Hz.
İsa yeryüzüne inmeden önce demokratik olmayan devletlerde demokrasi ve insan
hakları hassasiyeti kurulsun ve bu açıdan mahcubiyet üzere olmayalar.
ABD’nin on altı istihbarat kurumunun
sekizi Savunma Bakanlığına bağlıdır. Bunların içinde CIA çok önemli yer tutar.
Savunma Bakanlığı aynı zamanda Pentagon demektir. Aynı amaçla bir arada olan
her türlü yöntemi mubah gören ajanlar kaynağıdır. FBI ise diğer büyük istihbarat
kurumudur. Adalet bakanlığına bağlıdır. İç güvenlik teşkilatlarını yönlendirir.
Bölücü çalışmaların bastırılması için sadistçe metotları sonuç alıcı vaziyette
uygular. Uyuşturucu ve mali konularda ABD sisteminin iç dinamiklerinin
muhafazası için çalışır. Zamanla bazı lokal çalışmalarda CIA ile iş birliği
yapar. Ama genelde bu servisler arasında kıskançlıktan ve hırstan kaynaklanan
rekabetin yanında ayrı devletlerin servisleriymiş gibi durumlarla da
karşılaşılabilir.
ABD gelinen nokta itibariyle
geliştirdikleri bilgisayar teknolojileri ve oluşturdukları mali
istihbaratlarıyla bütün dünyadaki kurum kuruluş ve finans sektörlerindeki para
hareketlerinden tutun da seçkin bazı teknisyenlerin özel çalışmalarını çok
rahat takip ederek kendi çıkarı doğrultusunda idare eder. Dirençleri kırar ve gerekirse
imha eder. Diğer kuvvetlerin mahrem bilgilerini vatandaşların kimlik
sorgulamalarında dâhil olan bir teknolojiye sahiptir. İstihbaratı sayesinde
önceden önlem alır ve duruma hakim olur. Buna elektronik istihbarat oluşumu
denir. Bütün bunlara rağmen, bu kadar gücüne rağmen bir takım dünya olaylarını
önceden öngöremez olduğu da bir gerçektir. Sert güç gösterdiği bir çok operasyonda
paçayı zor kurtarır. Bir Vietnam, bir Afganistan, bir Irak ve şu an için hali
hazırda bir Suriye söylenenlere örnek olarak verilebilir. Çünkü ABD buralarda
yenilmiştir. Prestij kaybetmiştir. Yaklaşık 600 milyar dolarlık savunma
bütçesiyle rezil olup zevahiri kurtarmaya çalışmıştır veya çalışmaktadır. Dış
operasyonları içinde Suriye farkı kendini gösterir. ABD bugün Suriye de vekalet
savaşı vermektedir. Bu usul İngiliz politikasıdır. Genetiklerinde olduğu için
aynı metodu sürdürür. Düşmanı yenmekten emin değilsen böl parçala ve kendi
adına yerel akılsızları savaştır. Bugünkü Suriye tam da böyledir. Asırlardır iç
içe yaşamış, kültürleri aynı, inançları aynı, et ve kemik gibi olmuş insanları
birbirine kırdırmak tam da İngiliz usulü savaş olup ABD tarafından bu
coğrafyaya uygulanır.
Son çeyrek asırda ABD’nin dengesini
değiştirecek, uykularını kaçıran Uzakdoğu devleti Çin, bütün potansiyeli ile ‘Ben
de varım’ demesi takip edilmektedir. Kuzey Kore üzerinde Çin ile olan mücadele
ABD’yi ürkütmektedir. Önceleri ABD’de Rus ajanları bariz bir şekilde cirit
atarken şimdi bu alanda Çin istihbaratı boy göstermektedir. Çin’in bu gücü
karşısında ABD istihbaratı teyakkuzda olup teorisyenleri kafa yorar. ABD
istihbaratına takılan yabancı ajanların büyük çoğunluğu Çinlidir. Küfürle
sürdürülebilen düzenin zulümle devam ettirilmesi mümkün olmadığı için bu devler
savaşında mutlaka sağduyu galip gelecektir. En azından tek kutuplu bir dünya da
bildik işlerin böyle devam etmeyeceği, denge güçlerinin kendi kültür
eksenindeki insani özü dışa vurmasıyla insanlık rahat eder. Yoksa emperyal
karakter klasik olup değişmez. Başta ABD olmak üzere Rusya, Avrupa Birliği ve Çin
şimdilik bu oyunun içinde olup oyun kuruculuğu veya kural koyuculuğu noktasında
oynanan veya oynanacak oyunun en başak oyuncuları olarak görünüyorlar. Tarihte
budur zaten, böyle güçlerin soğuk veya sıcak temaslarından oluşur.
Sonuç olarak denilebilir ki, dünya
da tek kutuplu olarak hegemonyasını sürdürmeye çalışan güç ABD’dir. Gerek
nükleer, gerekse konvensiyonel silah bakımında bu devletle mücadele şimdilik
mümkün görünmez. Ancak kıpırdanmalar yok değil. Rusya ve Çin, karşı blokta olup,
bu işin kolay olmayacağına dair önemli denge unsuru oluşturdukları görülür.
İstihbarat savaşlarının aktif olması bu devletlerin oyun kurucu olmalarına
işarettir. Bütün savaşlarını kendi toprakları dışında yapan ABD’nin en büyük
zaafı veya başarısı burada görülür. Patlamaya hazır siyahi probleminin yanında
bağımsızlık istekleri bastırılan eyaletlerin hareketlendirilmesi ABD
muarızlarının çalışması gereken alanlardır. Ateşi kendi ülkesinde kabule
zorlanmadığı müddetçe ABD, tek kutuplu güç olmaya devam edeceğe benzer.