25 Temmuz 2016 Pazartesi

En şedit, en cebbar, en acımasız, en gözü kara bir kalkışmayla yönetimi ele geçirmeye çalıştılar. "DEVLETE DİZ ÇÖKTÜREMEDİLER" - Sıddık DEMİR

DEVLETE DİZ ÇÖKTÜREMEDİLER!...
            En şedit, en cebbar, en acımasız, en gözü kara bir kalkışmayla yönetimi ele geçirmeye çalıştılar. Allah bu Milletin yüzüne baktı ki muvaffak olamadılar. Çok canlar gitti, çok ocaklar söndü. Başta Parlamento binası olmak üzere birçok hasarla işin üstesinden gelindi.
            Önceki on yıllarda Türk solunda görünen direnç, bu defa biat kültürüne daha yakın olan muhafazakâr insanlarımızdaki bu demokratik şuur ile kendini göstermiştir. Farkındalık şuuru gereği olayı analiz ettiğimiz zaman aydınlanma ve hak arama kültürü de Türk solundan sağ muhafazakâr tarafa kaydığı görülüyor. Onun içindir ki ümit vardır.
            “Ulul emre itaat” anlayışı gerek darbeciler tarafından gerekse karşı koyanlar nezdinde iflas etmiş durumdadır. Solun alternatifi yine sol iken terakki yet bakımından şimdi sağın alternatifi sağ olmuş oluyor. Bu bir başlangıçtır. Anti-demokratik yapılanmaların demokratik şuurlanma gereği bozulan oyunu bütün kamuoyu gördü. Bu tablo sağın tarihinde ilk defa görünmektedir. İnşallah hayra vesile olur.
            Kendini gizleyerek kadrolaşan bu hareketin nihai hedefinin böyle tezahür edeceği hiç mi hiç hesap edilemediği ve Türk kamuoyunun yanılması az daha kendi besleyip büyüttüğü, prim verdiği kadroların eliyle boynuna kement atılacaktı ki o hengâmede tez toparlanarak FETO patenti altında gelişen kalkışma hareketine geçit vermedi.  Uzmanlık alanı Teoloji olan böyle bir sadist kişinin emirlerini anlı şanlı Paşaların dâhil olduğu önemli bir kadronun canı pahasına hayata geçirmeye çalışmalarını izah etmek çok zordur.
            NAÇİZANE FİKRİM ODUR Kİ;
            FETO patenti altında birlik sağlanarak yapılmak istenen darbe teşebbüsü şayet başarılı olsaydı, ikinci etapta bu sümüklü Hocanın adamları bu halkadan diskalifiye edilirdi. Sümüklü Hocanın adı bir marka olduğu için, iç ve dış çevreler ve diğer gayri memnunların ağırlık oluşturduğu bir komutanlar zinciri ile hedefe ulaşmak istemişlerdir. Tıpkı özel okullar denince bütün özel okullar içinde yüzde üçlük veya beşlik bir payı olan FETO markalı okullarla ilgili algı gibi.
            Komuta kademesinin belki de yüzde onunu geçmeyen paralel yapı mensupları başarılı olsalar dahi bir çırpıdan sırttan atılarak diğer gayri memnunların hâkimiyetiyle emperyalist menfaatler korunacaktı. Dolayısıyla emperyal iradenin üst akıl olduğu paralel yapı, olsa olsa piyonluk görevini şerefle yürütecekti. Bugün darbecilerin dayandığı membaa bellidir. Azınlık şuuru gözü karalığı “Attın ama tutturamadın ey şanlı avcı” mantığıyla bu başarısızlık karşısında üzüntülerini dillendirme cesareti gösterenlere de ne yazık ki şahit oluyoruz.   Yok efendim bu bir tiyatro veya başkanlık sistemine geçişin zemini hazırlanmaktadır vs. gibi şizofrenik ruhların sahipleri kafaları bulandırmak istemektedirler.
            İŞTE AKIL TUTULMASI YAKLAŞIM TARZI.
            Bütün kurum ve kuruluşlarıyla kendine gelen, savunma sanayisi önemli miktarda millileşen, gelir seviyesi yükselen, anlı şanlı daha zengin ülkelerin binlerce katı bir misafir ağırlayan, hemen yanı başındaki rahatsızlıklara kayıtsız kalmayarak oyun kurucu devlet olma gayretini hemen her alanda gösteren, TİKA yardımlarıyla din, dil, ırk ayrımı yapmadan diyar diyar ülkelere yönelerek o mazlum Milletlerin dertlerine derman olan, yeryüzünü parselleyen Devletlerin karizmasını çizen, yetişmiş insan unsurlarıyla bütün Dünyada belli sektörlerde iş yaparak sıcak paraları hazinesine akıtan, özellikle de Ortadoğu’da İslam ülkelerinin bahtı karalı insanlarına ve devletlerine umut olan bir Türkiye’nin içten çökertilmesi için 15Temmuz benzeri kalkışmaların olması bu yüce Milletin anlayabildiği şeydir artık. Onun için korkmalıdır onlar.
            Halkındaki demokratikleşme şuuru ve çoktan atılmış ölü toprağın bütün ümitleri yeşermiştir artık. Her şerden bir hayır vardır derler ya işte bu kalkışma çok hayırlara vesile olacaktır inşallah. Mazlum milletlerin duasını almak kolaymı.?  Ülkemiz insanı ve Devletimiz bir Armegodan’ın yaşandığı savaştan kaçarak çoluk çocuğuyla sığınmalarına müsaade ettiği  üç dört milyona yakın Suriyeli kardeşlerimizin duaları yüzü gözü hürmetine bu Millet bu beladan kurtulmuş olamaz mı?.
            Bu kadar organizeli, bu kadar yüksek ve etkili katılımla, son derece büyük cehennem silahlarıyla kesin netice alınır ümidiyle harekete geçenleri, cebinde tırnak bıçağı dahi olmayan halkın feraseti karşısında bertaraf olmalarını başka nasıl yorumlayabiliriz. Vatan savunmasında var oluş sebebi ölmek olan silahlı kadrolar kadar şehit veren bir sivil halkla karşılaşmak darbecilere hayal kırıklığı yaşatmış olmalı ki bir anda köpürdükleri kadar kalabildiler.
            BUNLARIN DARBE GİRİŞİMİNİN MANTIĞI NEDİR.?
            Aslında bu konu irdelenmelidir. Öyle ya Marksist bir yapılanma için darbe olabilir. Veya etnik bir grubun etnik bir mezhebin organizeli işleri bir darbe nedeni olabilir. Veya beceriksiz bir iktidardan Ülkeyi kurtarmak için darbe olabilir. Bütün bunlar ciddi mazeretlerdir. Ya bu kalkışmanın mantığı nedir. İşte düğüm noktası budur. Öyle ya bir grup rütbeli askerin “Canım öyle istedi haydi darbe yapalım” mantığı ne kadar saçma ise iç sebeplerden ötürü böyle bir işe kalkışmak da o kadar saçmadır.
            Muhafazakâr kimliğe sahip yönetim kadrolarının hangi noktada noksanları olmuş olsun ki bu konu gerekçe gösterilerek aynı tabana dayandığı bilinen yeni kadroların ‘bu hal’ gerekçesi olsun. Yok böyle bir şey. O halde geriye tek bir şey kalıyor. Bütün kurum ve kuruluşlarıyla kendine gelen, gücünün farkında olan, oyunun bir parçası değil oyun kurmayı kendine yakıştıran Osmanlı ruhunun inkişaf ettiğini gören emperyal Devletlerin bazıları bizzat işin içine girerek uykudan uyanmış olan “Dev’e” diz çöktürerek sekte vurmak istemişlerdir. Bunun için de yıllardır kucağında beslediği onlara ‘Uluslar arası çete’ özelliği kazandırdığı bir yapıyı memleketimizin başına bela etmiştir.
            Bugün itibariyle başarısız olan bu çete liderinin akıbeti de yine bir şekilde onların elinde olacağa benzer. Çünkü onlar kaybetmeyi sevmezler. Belki bir daha denemek için bir müddet daha temasta olurlar ama nihai hedef, ya bir ilaçla veya bir kaza süsü verilerek ortadan kaldırırlar. Bu çete liderinin kendi yazdığı kitapta bahsettiği “Gulam Ahmet”e sonu itibariyle benzemesi hazindir. Hint yogizmine karşı İslam’ı konuşturarak milyonlarca Müslüman nezdinde Gulam Ahmet adeta bayrak gibi sivrilerek sembol olmuştur. Şöhretinin zirvesindeyken aşırı enaniyet ve hırsa kapılmıştır. Manevi bir sigortası olmadığı için habis ruhların veya kâfir cinlerin saldırısına uğramış, perişan olmuştur. İtibarını malını, mülkünü kaybettiği gibi savunduğu milyonların kahır ekseri yatına büyük zararlar vermiştir. Şimdi tıpkı aynısı kendi başına gelmiştir. Daha hangi bela ve musibetlere gark olacaktır görürüz inşallah. 
            Bu ihtilal provasında görülmüştür ki Devletin de içinde ciddi zafiyetler var. Askeri bürokrat hareketliliği bildiği halde karşı tedbir almaya yetersiz kalmıştır. İstihbarat teşkilatının pişkinliği, kuvvet komutanlarının tetbirsizliği veya tarafsızlık adına o gün için değişik organizasyonlarda bulunmaları, emir komuta zincirinin ortadan kalktığı görüldüğü halde basiretsizlikler, dahası konforlarına zarar getirmeme gibi süfli tedbirler içinde oldukları görülüyor.
SAKIN OLA BU İŞ BÖYLE OLUR ZATEN DENMEYE…
            Bir PKK baskınında şehit düşen Mehmetçiklerin cesetlerini “Sizin beceriksizliğiniz yüzünden terfi alamayacağım.” diyerek tekmeleyen istisna da olsa komutanların varlığı hazmedilir bir şey değildir. Bu olayda görüldü ki cumhurbaşkanı ile polis arasında cesaret ve liyakat açısından olması gereken kişi ve kuruluşlar ortada yok. Halkın temsilcileri, iktidar vekilleri başta olmak üzere direnen, direnç gösteren insanların yanında yoklar. Ne bir şehitleri ne de gazileri var. Önce kendilerini korumak için enerji sarf etmektedirler. Oysa Cumhurun başı abdestini alarak halkını korumak için kendisinin ve ailesinin güvenliğini tehlikeye atmıştır.
            Bu da gösteriyor ki, eğer Devletin yeniden yapılanmasın söz konusu ise mutlaka liyakatin yanında cesaretin yani delikanlılık kültürünün aranması lazımdır. Tavşan pisliği gibi ne kokan, ne bulaşan bürokratların sırf biat ediyorlar diye öne çıkmaları anlayışına son verilmelidir.  Cesur bürokratlar ülke geleceğinin teminatıdır. Partili olsun da korkak olsun, liyakatsiz olsun anlayışı bütün iktidarlarda olduğu gibi bu iktidarında yumuşak karnı olmuştur. Yeniden yapılanmada dikkat edilmesi gereken hususların başında bu konu gelmektedir. Yoksa biri PÖH dediği zaman bu cins insanlar zıpçık gibi açıkta kalır. Bereket ki, bu yüce Milletin içinde, ruhunda, tavrında, bürokraside noksanlığı hissedilen cesaret harman olmuş halde bulunmaktadır. Bu karakter demokrasimizi ve gelişmemizi, bu karakter Milletimizi kurtaran en önemli Saiklerimizden olmuştur.
            BU ANLAMDA SÖYLEYECEĞİMİZ SON SÖZ;
            Bütün cemaat ve benzeri yapılanmalardaki insan karakteri çok yumuşaktır.  Boşluğun Ülkücü karakterle telafisi yapılarak bu Devlet gemisinin daha emin ve daha güvenli bir şekilde bütün dünya limanlarına demir atmaları sağlanabilir. 
            SIDDIK DEMİR, Gazeteci-Eğitimci, Yazar

4 Temmuz 2016 Pazartesi

Afşin Kaymakamı Cemil AYTİMUR - Eitimci, Araştırmacı - Yazar: Sıddık DEMİR

Afşin Kaymakamı Cemil AYTİMUR
Sıddık DEMİR
Seksenlik bir delikanlı, lise tahsilini Maraş’ta yapmış. Sene 1952, o yıllarda Afşin ilçe olalı yedi yıl olmuş. Lise mektebini bırak, orta mektep bile yok imiş. Yani var olsa da eğitim öğretim açısından yok sayılırmış. Babası Trabzon Vakfıkebir ilçesi Kaymakamı iken Afşin Kaymakamlığına atanmış. Lise tahsili için Maraş, ta kalmasının nedeni bu imiş. Elbistanlı politikacı Ülkü SÖYLEMEZOĞLU ile aynı evde aynı sırada bulunmuş. Adı Yaşar, orman yüksek mühendisi.
            Afşin Kaymakamlığına atanan babası Mehmet Cemil AYTİMUR yaklaşık iki yıl bu görevi yürütmüş. Altı dil bilen biri olarak Arapça ’ya da son derece hâkimmiş. Samimi bir Müslüman olup Kur’an-ı Kerim’deki ayetleri tefsir etmede mahirmiş. Okumak istediği zaman gelişi güzel açıp yorumlarmış. Böyle bir atmosferde yine bu kutsal kitabı açınca karşısına Ashab-ı Kehf i anlatan sure çıkmış. Bu surede işlenen mağara arkadaşlarının serüvenini çocuklarının da dikkatini çekecek şekilde tefsir etmiş. Sonunda kitabı kapatırken sesli olarak;
            “Allah’ım, bu insanların, bu iman erlerinin hikâyelerinin geçtiği Efsus(Afşin) ve Tarsus’u görmemi nasip et. Hatta bu mekânın hangisinde yaşamışlarsa tayinimi oraya çıkar da uzun bir dönem o havayı teneffüs edeyim.” duasını yaptığına çocukları şahit olmuş. Ve Rabbani bir cilve gereği kısa bir süre sonra Afşin kaymakamlığına atanarak duası kabul olmuş. Henüz yeni ilçe olmuş bu beldede iki yıla yakın hizmeti olmuş.  O manevi havayı özünde yaşamış mıdır bilinmez velakin ailecek haftada bir defa o yiğitlerin sır olduğu mekân ziyaret edilerek evladı ayanının bilgilenmesine yönelik hassasiyeti görülmüş. Kaymakam Cemil AYTİMUR’un babası Hacı Hurşit AYTİMUR’dur. Milli mücadelede Erzurum Valisidir. Enteresandır; döneminde padişah Vahdeddin adına İngiliz ajanlarının göndermiş olduğu Mustafa Kemal hakkındaki tutuklama kararını uygulamayan Validir. Bu karardan Padişahın dahi haberinin olmamasını düşünerek Mustafa Kemal’e her türlü yardımı esirgemez. Erzurum kongresinde muvaffak olmasına katkı sağlar. Rize- Pazar nüfusuna kayıtlı Oğuz Türklerinden olması, Türklüğün mukadderatına bağlı olmanın gereği kanının hükmü icrasını bu şekilde koymayı şeref addeder. Bu sebeple Mustafa Kemal’le çok yakınlaşır. Vali Hacı Hurşit’in güçlü bir çevresinin olması belki de kendi geleceğini siyasi olarak etkileyecektir. Nitekim mücadelenin bitimine müteakip Vali Bey İstanbul’a çağırılır. O dönem en sağlıklı yolculuk trenle yapılanı olduğu için bu vasıta ile İstanbul’a varılmak istenir.
            Eskişehir’de mola esnasında Vali Bey yorgunluk atmak için hamama varır, bir daha çıkamaz. Vali bey ölmüştür. Yıllar sonra torunu Yaşar AYTİMUR’un bulunduğu bir ortamda, o zaman, o hamamda tellaklık yapan bir zat dedesinin sistem tarafından öldürüldüğüne şehadet eder. Torun Yaşar, Kaymakam babası Cemil AYTİMUR ile Vali dedesinin döneminin kritiğini bu bilgiler ışığında yaparlar. Netice itibariyle valiliği bırakıp siyasete atılacağı düşüncesini yakın çevresiyle paylaşan Hacı Hurşit güçlü biridir. Gazeteci Hasan PULUR’un o döneme ait yorumlarına göre ve tellağın ısrarla beyanı Vali Beyi İstanbul’a çağıran irade son istasyon olarak Eskişehir’i uygun bulmuştur. Buda tarihten bir kesit. İçinde yeşil Afşin’imizin ‘İman Erlerinin’ bulunduğu kesit. Kayıt düşülür.
            Not: Torun Yaşar Aytimur halen Ankara –Mamak ilçesi Hâkimler köyü olarak bilinen mekânda yaşamaktadır. Haziran 2016.