Sıddık Demir
İngiliz
siyasetinin kararlılığı, kurnazlığı ve 1945 dönemi Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin zaafiyeti sayesinde elimizden çıkan Musul…
1926
da terk ediş. Ordumuzun geri çekilmesi
için yine İngilizler tarafından ödenen yolluk sterlinler. Referandum şartıyla
kabullenmek mecburiyetinde kalma durumu. Referandum tarihine ramak kala
Diyarbakır- Ergani merkezli çıkarılan Şeyh Sait isyanı. İçeride bu belayı def
etmek üzere verilen mücadele.
Yeni
sınırlar içinde bu şekilde debelenirken Musul ile ilgili referandumda gözlemci
dahi olamayan genç Devlet. Bir de üzerine yorgunlukla beraber imkânsızlıklar ve
İngiliz siyasetinin galip gelmesi. Halkının tamamına yakını Türkiye’ye
bağlılığını bildirmesi gerekirken en az o oranda aleyhte çıktı denilen sonucu
onaylayan yöneticiler. %10 luk petrol gelirinden belli bir süre sebeplenme
karşılığında elden çıkış.
“Yurtta
sulh cihanda sulh” anlayışının korkaklığa ittiği bu durum, dış politikada adeta
amentü gibi algılanması gereği uzun bir müddet gelmiş geçmiş bütün iktidarların
savuna geldikleri siyaset olmuştur. Coğrafyaya inat, İmparatorluk mirasına
inat, batı eksenli ve NATO programlı dış politikada milli kalmaya çalışmışız.
Batıdan daha batıcı politik eksenin getirisi, nüfuz alanımızdaki bütün Orta
Doğu insanından bizi uzaklaştırmıştır. Cemil Meriç’in dediği gibi; “Bütün
Kur’an ları yaksak, bütün Camileri yıksak Batı’nın gözünde yine Osmanlıyız yine
Osmanlı, yani yine Türk’üz.” Şu an itibariyle tam da öyle bir noktadayız.
Evet;
Yaşayan bir ruhtur Osmanlı. Ve tabiri caizse hortlamıştır. Sıkıntılı olacağa
benzer. Ama ümit var. Devlet yetkililerin coğrafyanın yüklediği sorumlulukların
farkında, şuurunda olduklarını Milletimiz göğsü kabararak seyrediyor. Gereğini
yapma noktasında olması gerekenlere her türlü desteği vereceğe benziyor. Bunun
farkında olan Devlet, halkı ile aynı hedeflere höykürüyor. Nihayet gelinen
nokta itibariyle kendi menfaatlerini olabildiğince ve akıllıca koruma gayreti
içerisinde ataklar yapıyor.
Elin
oğlu bir taş atımlık yakınımıza binlerce kilometre kat ederek gelip caka
atmasını görüyor ve “Ben bu oyunları bozarım” diyor yedi düvele karşı. Onlar en
son teknoloji ile donatılmış silahlarla insanların yaşadığı mekânları alt üst
ederek, gözyaşı, kan ve bin bir
zulümleri reva görüyor. Ama netice alamıyor. Bölgedeki insan unsurları ise ne
yazık ki vesayet savaşları yaparak birbirlerini yiyor.
İşte
Türkiye bu noktada çıkıyor. Oyun bozucu ve oyun kurucu rol üstlenerek “DURUN”
diyor. Daha fazla vesayet savaşlarına izin vermek istemiyor. Onlara batılı
faşist Devlet’ler gibi yaklaşmıyor. Bu haliyle onların güvenini kazanıyor. İçte
ve dışta oluşan güven, coğrafik sorumluluğun bilincini oluşturuyor. Ve artık
Türkiye büyük oynuyor, akıllı davranıyor. Bu kararlılık hiç şüphesiz ki kendi
gücünden kaynaklanıyor. Gücünün farkında olan bir Başkomutan, sınırımızdaki
dindaşlarımıza, soydaşlarımıza kurtarıcı olarak umut veriyor. Bu haliyle bütün
İslam milletlerine örnek oluyor.
Yeni
Türkiye’nin gücünü ve kararlılığını görenler, hesaplarını da mutlaka ona göre
yapacaklardır. Haydi Türkiye. Coğrafyanın yüklediği misyonun şuurunda, bütün
İslam milletlerinin bahtlarını değiştirebilirsin. Bu yürek, bu imkân ve bu şuur
sinende görünmektedir.
Şükürler
olsun.