NAZIM
HİKMET KÜLTÜR MERKEZİNDEKİ TOPLANTI
Nazım
Hikmet kültür merkezinin hemen yanı başında bulunan Sami Efendi camisinde
namazımızı kılarak salona geçmek istedik. Tam cami avlusunda iken meraklı bir
vatandaş “etrafta ne kadar araba var, bu kalabalığın sebebi nedir” diye
sorunca, bizden önce bu söze hemen atlayan bir zevat “şer cephesinin
toplantısı” diyerek soru soranın merakını gidermiş oldu. Ardından “Allah bu
Fetocuların belasını versin” diyerek içeri girdi.
Biraz
yüksek sesle;
“Bu
türden yaklaşım tarzı Müslümana yakışmaz. İnsanlar demokratik haklarını
kullanmakta özgürler. Neticede bu referandumu ölüm kalım meselesi gibi
göstermek yakışmaz. Şu an için cami cemaatinden omuz omuza namaz kılanlar dahi
tercihlerini farklı yapabilirler” gibi sözleri cevaben sarf ettiysek de bu
tepkimizin yarısını duydu veya duymadan yanımızdan uzaklaştı.
Namazdan
sonra salona geçtik. İçeri girmek izdihama rağmen zor değildi. Geniş bir salon
ve üst katlarla beraber kültür merkezinin bahçesi dahi dolu olup sinevizyon
gösterili konuşmalar başladı. Biz varmadan İstiklal Marşı okundu mu bilmiyorum
ancak andımıza benzer şeylerle beraber Atatürk’ün gençliğe hitabesi okundu.
Onuncu yıl marşının okunmamasını şahsen ben eksiklik olarak gördüm. Bu marş
orada bulunanların atmosfere uygundu.
Parti
içi muhalif adayların hepsinin de hazır olduğu gözlendi. Aralarında ki liderlik
çekişmesi Yusuf Halaçoğlu’nun tek konuşmacı olarak seçilmesiyle daha bariz
anlaşılıyordu. Yusuf Hocanın uzun bir konuşması ardında bu salonu kendilerine
sunduğu için Yenimahalle ilçesinin CHP’li Belediye Başkanına büyük bir alkış
tutturularak toplantı nihayete erdi.
Anlaşılıyordu
ki Büyük Şehir Belediye Başkanı yetkisi dâhilinde bir salon tutmakta
zorlanmışlardı. Muhalif lider adaylarının öncülüğünde gayri memnun
milliyetçiler bu atmosferle deşarj oldu. Gördüğüm kadarı ile iyi bir moral
buldular. “Körler sağırlar birbirlerini ağırlar” derler ya hangi grubun içine
girilse konuşulalar aynı. Devlet Bahçeli aleyhtarlığı ve İktidar karşıtlığı
ortak noktaları olup bu hedefler siyaseten dillerine düşmüş bir amentü gibiydi.
Karamsar
tablolar bizim de içimizi kararttı. 68’ler grubuna 78’ler grubu da karışınca
yaş ortalaması 60 civarında iki üç bin insanın varlığı kendini gösteriyordu.
Genç insan son derece azdı. Sanıyorum onlar daha farklı düşündüklerinden bu
işin bu kadar abartılmasına bir anlam veremedikleri için ilgilenmemiş
olabilirlerdi.
Tarımla
uğraşan veya uğraşmayan bizim köylümüz bildiği maydanozun, reyhanın, ıspanak ve
tere vb. gibi Nebahatların susuz veya bakımsız kaldıklarında “tohuma kalktı
veya tohuma geçti” derler. Bu Nebahatlar tohuma geçince gayri onlardan fayda
umulmaz O Nebahatlar, o mevsim için miadını doldurmuş olup yeni ürünler için
toprak tekrar işlenir. Tıpkı öyle. Benzetmek gibi olmasın ama ortalama yaşın 60
olduğu iki üç bin iştirakçinin yüzde yüzüne yakın görünümü, bu kadro tohuma
geçmiştir düşüncesine itti bizi. Hakikaten öyle.
Siyaseten
bitmiş, bürokrat olarak “ununu elemiş, eleğini asmış” pozisyondaki bu
insanların içlerindeki ukdeye yönelik ezikliklerinin harman olduğu kendini
gösteriyordu.
Fikri
farklılığa gelince;
Dillendirdikleri;
ezici çoğunlukla hayır çıkacak, hayır çıkınca bahçeli tıpış tıpış gidecek,
Erdoğan’ın tek adamlığı hayali gerçekleşmeyecek, ülke ekonomik olarak çökecek,
en kısa zamanda seçim olacak gibi çok su götürmez zayıf mantıkla kurgulanan
hayaller… Derler ya “hayal fakirin ekmeği imiş, ye babam ye”.
Şöyle
düşünenleri yok denecek kadar az:
1-
“Hayır” için niyetlenen bizler bundan önceki referandumlarda da hep hayır
dedik. Hatta MHP’nin de içinde olduğu bütün muhalif unsurlarla tek başına
AKP’ye üstün gelemedik. O halde bu referandumda da bizler, milliyetçilik
vatanseverlik adına hayır dersek demek ki hiç bir şey değişmeyecek. Üstelik bu
oylamada blok olarak ağırlığımızı da koyamayacağız. Bölünmüşlük mutlaka
yaşanacaktır. Çünkü hali hazırda bir parti teşkilatı var ve biz parti içi
muhalifler kadar güçlüler. Bunu
görmemezlik yapamayız. Ona göre oturup düşünmeliyiz. Ayağımızı yere basarak
hayallere kapılmamalıyız. En kötü ihtimalle MHP’linin en az yarısı “Evet”
diyeceği gün gibi ortadadır. Öyle olunca da ortalama yüzde 60 evet çıkacağı
görülüyor. Halkın iradesi böyle tecelli edeceğe benzer. Bu iradeye aykırı olmak
halkın karşısında olmak demektir.
2-Seksen
iki ihtilali anayasasında memnun olan hiçbir parti, hiçbir kurum ve kuruluş
yoktur. Ancak ortak bir irade olmadığı için bu anayasa bir türlü
sivilleşememiştir. Şu anda parlamentoda dört tane grubu olan parti var. Birisi
bölücü olduğu için onu geçelim. İkisi muhafazakâr milliyetçi, diğeri de solcu
parti. İki sağ partinin yan yana gelerek anlaşmasıyla yepyeni bir fırsat
yakalanmıştır. Bize ne oluyor da şer güçleri ile aynı safta oluyoruz. Niyetler
farklı olsa da getirisi itibari ile aynı kampta görünüyoruz. Bu bize ar
olmalıdır.
3-
Emperyalist devletlerden şikâyet ediyoruz yıllardır. “Milli devlet, güçlü
iktidar” her daim arzumuzdur. Bölgemizde bu açıda kendine ait duruş sergileyen
iki ülkeden biriyiz. İran ve Türkiye. Ülkemizin dik durması düşmanları çok
korkutuyor. Alışkanlıklarına bundan böyle fırsat vermeyen bir Türkiye var.
Sevmesek de, oy vermesek de, yiğidin hakkını vermek babında Allah var bu
Erdoğan çok yürekli, yiğit ve çalışkan bir adam. Bazı olumsuzluklarına rağmen
olumlu yönü o kadar çok ki hakkını teslim etmek lazım. Bu adam, çok ciddi bela
ve tuzaklardan kurtuldu. Şayet bu suikastların biri gerçekleşmiş olsaydı bizim
elimize ne geçecekti. Allah bize akıl versin de bu körlükten bir an önce
kurtulalım.
4-
Tek adam otoriterliği deyip duruyoruz. Yeni sistem şayet kabul edilirse
Erdoğan’ın tek adamlığı gücü itibariyle kabul edilemez diyoruz. Hâlbuki şu an
ki durumu akletmiyoruz. Mevcut anayasaya göre Erdoğan’ın yani Cumhurbaşkanlığı
makamının gücü devasa büyüklüktedir. Kolay kolay vatana ihanet haricinde
yargılanamaz. Yeni sistemde bu kadar güçlü olamayacağı sundukları metinde var.
Üstelik üçte iki çoğunluk oluşursa yargılanacağı yazılıdır. Hiç sorumluluğu
olmayan ve yargılanamayan bir makamın, sorgulanabilir sorumluluğu olduğu ortadadır.
Eğer siyasetçi değilsem bu gerçeği neden bertaraf ederek boşa emek sarf
ediyorum. Milliyetçi, muhafazakâr bir vatandaş olarak kendime gelmeliyim.
5-
Mevcut Parlamenter sistemin çok partili hayata geçtiğimiz yıllardan itibaren
içindeyiz. Ortalama 60 yaşların milliyetçileri veya vatandaşları olarak o kadar
aksaklıklar gördük ki, partiler it dalaşını bırakıp memlekete hizmet etmeyi hep
geri plana attıklar. Başkan kolay kolay seçemediler. Koalisyonun ortak programı
bile çoğu zaman uygulanmadı. Bakanlık sayılarında anlaşamadılar. Biri öyle,
biri böyle sürekli çekiştiler. Bu kötü sistemden kimse hoşnut olmadı. Yeni
teklif edilen sistemle ilgili tecrübe anlamında bir şey yaşamadık ki düşman
oluyoruz. Bizler manyakmıyız ki “doğmamış çocuğa don biçerek” yeni sunulan bir
projeye karşı bu kadar aşırı bir şekilde karşı çıkarak adeta kamplar oluşturup
bir nevi bölücülük yapıyoruz. Aklını peynir ekmekle yiyen insanlar gibi
olmamalıyız. Çünkü biz milliyetçiyiz, vatanseverleriz. Lanet olsun liderlik çekişmeleri için bizleri
kullananlara.
6-
Tam yarım asırdır Parlamenter Sistem içinde siyasi mücadele veren bir kadronun
inanmış adamlarıyız. Onca verilen emeğe, akıtılan tere ve dahası verilen cana
rağmen hakkımız olduğu halde bir türlü iktidar olamıyoruz. Bizim kuşak şimdi hazan mevsimini yaşıyor. Herhalde bizimde gözümüz açık
gideceğe benzer. O halde bu yapı içinde iktidar olmamız mümkün görünmüyor. Bari
geleceğin takipçileri için yeni arayışlar içine girmemizin ne sakıncası var.
Bugünkü siyasi aktörler yarın yok olacaktır. Meydan bizim kumaşımızda
siyasilere neden kalmasın. Parlamenter sistemde ulaşamadığımız hedefe yeni
sistemde varmak daha kolay görünüyor. Yeter ki biraz ileriyi görelim. Yüce
kitabımızda Yaradan birçok yerde “hiç akletmezmisiniz” diye aklımıza vurgu
yaparak bizi uyardığı halde… Ah eşek kafam ah…
“YOK
DENECEK KADAR AZ” başlığı ile sıraladığımız hayali senaryoda ki empati düşünce
tarzı dahi özgürlüğün vermiş olduğu nimet olmalıdır. Olmaz, ama olur düşüncesi
ve umuduyla bu kesim adına o kültürün bir bireyine hayal kurdurduk.