25 Şubat 2019 Pazartesi

ABD DIŞ POLİTİKASI VE İSTİHBARAT

             ABD DIŞ POLİTİKASI VE İSTİHBARAT    
             

Sıddık Demir
(Eğitimci,Araştırmacı Yazar)
   
     18. yy başlarına doğru ciddi bir göç dalgasıyla ciddi bir nüfuza sahip olan yeni kıta ABD de devlet 1861 – 1865 yıllarında yaşadığı iç savaş ve çalkantılar sonunda bütün kurum ve kuruluşlarıyla oluşur. Bu tarihten sonra tanınır ve önemsenir. Birinci Dünya Savaşı’ndan ziyade İkinci Dünya Savaşı’na müteakip bir dünya devleti olarak liderliğe oturur. ABD’nin otoriter egemen ve dünyanın jandarmalığına soyunması Ekim İhtilali ile (1917) gayrı memnunların oluşturduğu Sovyet blokunun oluşmasına da sebep olur. İki kutuplu bir dünya soğuk savaş metodu izlenir. Koca bir asır göz dağı ve psikolojik yaklaşımla gelir geçer. Birinci Dünya Savaşı’ndan yaklaşık bir asır sonra soğuk savaşa sebep olan doğu bloku devletler kampı (Sovyetler) dağılır. Bu blokta Rusya tek başına kalınca ABD’nin jandarmalık gücü dolayısıyla hırsı veya ihtirası kat be kat artarak günümüze kadar gelir. İki kutuplu dünya devletler kampının bir ayağı çökünce öbür ayağın daha da güçlenerek gelişmesi ve kontrol edilemez bahsi üzerinde duracağız.
            İki kutuplu bir güç dengesinde birbirlerinin aşırılılıklarının kontrolü elbette taraftarların silah teknolojisi ve ekonomilerine bağlı olarak caydırıcı olunmuştur. Aynı caydırıcılık halen devam etse de terazinin kefesi ABD’den yana ağır basmaktadır. ABD’nin devasa gücünü ön gören bugünkü yaşlı kıta Avrupa Devletleri kökeninde savunma endişelerinden ötürü birlik oluşturmak istemektedirler. Bir olmak diri olmak ihtiyacı beka meselesi olarak göründüğü ve kabul edildiği için kendi güçlerine göre üçüncü bir irade olarak dünya kamuoyu önünde var olma çalışmalarını sürdürmektedirler.
            1945 yılından 2000’li yıllara kadar soğuk savaş mücadelesinden tek kutuplu yeni bir savaş ortamında kendini bulan ABD, şartlara göre kurumlarını mevzilendirerek dünyayı yeniden dizayn etmeye başlamıştır. ABD’nin dünya hegemonyalığını yapması tarihi bir mirastan ziyade ekonomik güce paralel olarak endüstri anlamında son derece gelişmiş ve güçlü olmasıyla kaimdir. İmparatorluk kültürü olmadığı için bu faktörler şimdilik dünyanın dizayn edilebilmesinde yeterli görünebilir. ABD’nin yüksek lisans noktasında üstün zekâlı insan istihdam etmesi ve bu üstün zekâlı insanların hazırladığı binlerce projelerin kabul görmesiyle özellikle silah sanayinde dünyanın önünde seyretmesi emperyalist iştahını frenlenemeyen noktaya taşır. Uluslararası savaşların veya ilişkilerin görünmeyen boyutu olan istihbarat ve verilen istihbarat mücadeleleri esasında bu liderliğin alt yapısını oluşturur. Halen ABD’de 16 istihbarat servisi mevcuttur. Daha çok içe yönelik olan bu kurumların sayısı fazla olsa da dışa yönelik yani uluslararası olanları birkaç birim olup çok güçlü ve organizelidir. Dışa yönelik servis olan CIA en bilinenidir. Çalışma metodu ve kullandığı yapılar her ne kadar yasal kurum olsa da ABD’nin menfaati söz konusuysa her türlü illegali tenin meşruluğu çalışma metodu olarak işlerliğine devam eder.
       ABD ülkesinin dışında yaptığı her savaş kendini güçlendirdiği için bütün savaşları dışarıda yapar. Yumuşak güç denemeleri genellikle diplomatik yani istihbarat savaşlarıyla sıcak müdahale öncesi savaşlardır. CIA önce bu yönde ortam hazırlar. Şayet yumuşak güç vetiresinde muvaffak olunamayacağı ön görülürse sert güç denilen metazor metodlara veya usullere başvurur. Getirisi icabı ABD’nin hegemonyası sürecekse sert güç- yumuşak güç fark etmez. George Bush’un sert güç tercihi ile Barack Obama’nın yumuşak güç tercihi şartların getirmiş olduğu değerler manzumesine göre değişir. ABD’nin hegemon bir devlet olarak yeryüzü hâkimiyetini sağlarken her ne kadar imparatorluk geçmişe yani böyle bir kültüre sahip olmasa da yeni kıtaya ayak basan kurucu insan unsurunun Avrupa kökenli olması ön yargıların oluşması hususunda önemli bir faktördür. Mesela, hedef Kudüs olan birleşik Hıristiyan Avrupalının oluşturduğu onca haçlı savaşlarını yapan bu günkü Avrupa devletleri olmasına rağmen Obama dönemi ABD yetkilerinin Ortadoğu için kendi tarihlerinde olmadığı halde haçlı seferlerinden bahsetmesi Avrupalının kökenli bir altyapı etkisidir. Özellikle de halkının büyük çoğunluğu Protestan mezhebinden olması ABD’nin dünya jandarmalığı hegemonyası noktasındaki refleksinin rengini ortaya koyar. Bunun için de adil olamaz. Bütün istihbarat bilgileri de bu yönde olur. Adaletle hükmetmeyen gücün sonu yoktur. Bitaraf olan neticede bertaraf olur. Onun içindir ki hegoman devlet diğer güçleri yok kabul ederek Kudüs’ü İsrail’in başkenti kabul eder. Bu durum uygar bir devletin değil de aşiret yapısında olan toplumların davranış biçimidir.  ABD’nin dış politikadaki operasyonlarında öne sürdüğü gerekçe demokrasi savunuculuğu ve halk iradesinin inkişafı anlayışıdır.Son dönem daha bariz gözlemlere göre ileri sürülen bu gerekçelerin kandırmacadan ibaret olduğu görülür. Halkın iradesiyle seçilen ve sevilen yöneticiler ABD’nin müdahalesiyle bertaraf edilerek kendi emirlerine uyan emir eri yönetimleri iş başına getirdiği görülür ve bilinir. Hz. İsa’yı yeryüzüne indirmeye yönelik evanjelist anlayışın güya vermiş olduğu mücadelede moral değeri olarak kabulü gülünç olmaktadır. Güya Hz. İsa yeryüzüne inmeden önce demokratik olmayan devletlerde demokrasi ve insan hakları hassasiyeti kurulsun ve bu açıdan mahcubiyet üzere olmayalar.
            ABD’nin on altı istihbarat kurumunun sekizi Savunma Bakanlığına bağlıdır. Bunların içinde CIA çok önemli yer tutar. Savunma Bakanlığı aynı zamanda Pentagon demektir. Aynı amaçla bir arada olan her türlü yöntemi mubah gören ajanlar kaynağıdır. FBI ise diğer büyük istihbarat kurumudur. Adalet bakanlığına bağlıdır. İç güvenlik teşkilatlarını yönlendirir. Bölücü çalışmaların bastırılması için sadistçe metotları sonuç alıcı vaziyette uygular. Uyuşturucu ve mali konularda ABD sisteminin iç dinamiklerinin muhafazası için çalışır. Zamanla bazı lokal çalışmalarda CIA ile iş birliği yapar. Ama genelde bu servisler arasında kıskançlıktan ve hırstan kaynaklanan rekabetin yanında ayrı devletlerin servisleriymiş gibi durumlarla da karşılaşılabilir.
        ABD gelinen nokta itibariyle geliştirdikleri bilgisayar teknolojileri ve oluşturdukları mali istihbaratlarıyla bütün dünyadaki kurum kuruluş ve finans sektörlerindeki para hareketlerinden tutun da seçkin bazı teknisyenlerin özel çalışmalarını çok rahat takip ederek kendi çıkarı doğrultusunda idare eder. Dirençleri kırar ve gerekirse imha eder. Diğer kuvvetlerin mahrem bilgilerini vatandaşların kimlik sorgulamalarında dâhil olan bir teknolojiye sahiptir. İstihbaratı sayesinde önceden önlem alır ve duruma hakim olur. Buna elektronik istihbarat oluşumu denir. Bütün bunlara rağmen, bu kadar gücüne rağmen bir takım dünya olaylarını önceden öngöremez olduğu da bir gerçektir. Sert güç gösterdiği bir çok operasyonda paçayı zor kurtarır. Bir Vietnam, bir Afganistan, bir Irak ve şu an için hali hazırda bir Suriye söylenenlere örnek olarak verilebilir. Çünkü ABD buralarda yenilmiştir. Prestij kaybetmiştir. Yaklaşık 600 milyar dolarlık savunma bütçesiyle rezil olup zevahiri kurtarmaya çalışmıştır veya çalışmaktadır. Dış operasyonları içinde Suriye farkı kendini gösterir. ABD bugün Suriye de vekalet savaşı vermektedir. Bu usul İngiliz politikasıdır. Genetiklerinde olduğu için aynı metodu sürdürür. Düşmanı yenmekten emin değilsen böl parçala ve kendi adına yerel akılsızları savaştır. Bugünkü Suriye tam da böyledir. Asırlardır iç içe yaşamış, kültürleri aynı, inançları aynı, et ve kemik gibi olmuş insanları birbirine kırdırmak tam da İngiliz usulü savaş olup ABD tarafından bu coğrafyaya uygulanır.
    Son çeyrek asırda ABD’nin dengesini değiştirecek, uykularını kaçıran Uzakdoğu devleti Çin, bütün potansiyeli ile ‘Ben de varım’ demesi takip edilmektedir. Kuzey Kore üzerinde Çin ile olan mücadele ABD’yi ürkütmektedir. Önceleri ABD’de Rus ajanları bariz bir şekilde cirit atarken şimdi bu alanda Çin istihbaratı boy göstermektedir. Çin’in bu gücü karşısında ABD istihbaratı teyakkuzda olup teorisyenleri kafa yorar. ABD istihbaratına takılan yabancı ajanların büyük çoğunluğu Çinlidir. Küfürle sürdürülebilen düzenin zulümle devam ettirilmesi mümkün olmadığı için bu devler savaşında mutlaka sağduyu galip gelecektir. En azından tek kutuplu bir dünya da bildik işlerin böyle devam etmeyeceği, denge güçlerinin kendi kültür eksenindeki insani özü dışa vurmasıyla insanlık rahat eder. Yoksa emperyal karakter klasik olup değişmez. Başta ABD olmak üzere Rusya, Avrupa Birliği ve Çin şimdilik bu oyunun içinde olup oyun kuruculuğu veya kural koyuculuğu noktasında oynanan veya oynanacak oyunun en başak oyuncuları olarak görünüyorlar. Tarihte budur zaten, böyle güçlerin soğuk veya sıcak temaslarından oluşur.                                               
   Sonuç olarak denilebilir ki, dünya da tek kutuplu olarak hegemonyasını sürdürmeye çalışan güç ABD’dir. Gerek nükleer, gerekse konvensiyonel silah bakımında bu devletle mücadele şimdilik mümkün görünmez. Ancak kıpırdanmalar yok değil. Rusya ve Çin, karşı blokta olup, bu işin kolay olmayacağına dair önemli denge unsuru oluşturdukları görülür. İstihbarat savaşlarının aktif olması bu devletlerin oyun kurucu olmalarına işarettir. Bütün savaşlarını kendi toprakları dışında yapan ABD’nin en büyük zaafı veya başarısı burada görülür. Patlamaya hazır siyahi probleminin yanında bağımsızlık istekleri bastırılan eyaletlerin hareketlendirilmesi ABD muarızlarının çalışması gereken alanlardır. Ateşi kendi ülkesinde kabule zorlanmadığı müddetçe ABD, tek kutuplu güç olmaya devam edeceğe benzer.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder