Sıddık Demir
Devletin
yaşında devlet gibi bir parti CHP…
Görülen
tablo itibari ile Türk siyasi tarihinde değişmeyen tek partidir CHP. Nice isim
altında nice partiler kuruldu ama hepsi bir noktada siyasi tarihimizin
derinliklerine intikal etti. Evet, CHP’yi Atatürk kurdu ama ilk değişimi İnönü
ile yaşadı. İnönülü CHP yalnız ilkeler bazında değil ruh kökeni anlamında da
değişti. Siyasette takiyyecilerle bu değişim yaşandı. Bu değişimden sonra bir
daha ‘değişmemek’ bu siyasi partimiz için kronik bir hal alarak adeta
kurumsallaştı.
İnönü’nün
küçümserce yaklaştığı ‘milli ruh’ çoğunlukla takiyyeci siyasilerle temsil
edildi. Yani çift kimlikli, kraldan fazla kralcı görünen kadrolar. Sürekli
söylemlerine sakız yaptıkları ‘devrimci
sol’ kulpu da eklenince tadından yenilmez oldu. Adında ‘halk’ olan bu parti
istisnai duruşları hariç sürekli asli unsurla kavgalı oldu. Bu kavga zamanla
onları hırçınlaştırdı. Halen bu kronik yapı devam etmektedir.
Halk
işin farkında olduğu için bunlara fırsat vermedi, halen de vermemektedir. Bu
hal, bu CHP’yi tabiri caizse zıvanadan çıkarmaktadır. İktidar olmaları
demokrasinin kesintiye uğramasıyla olmuştur ancak. Her halde provokasyonlara
bağlamıştır bütün umudunu. Normal yollarla iktidar olamayan bu kadro ancak
ihtilallere umudunu bağlamaktadır.
Şöyle
geçmişe bir bakacak olursak bu hep görülür. Onun içindir ki ‘başkanlık’
sistemine karşıdır. Tek nedeni budur. Yani parlamenter sistemde, sistem veya
siyaset sıkıntıya girdiği zaman, zinde kuvvetlerinin oluşturduğu olağanüstü
durumlar neticesinde iktidar şansı yakalama fırsatı bile zor göründüğü halde
başkanlık sisteminde CHP’nin ipi göğüslemesi sittin Allah görünmemektedir.
Umutsuz vakıa…
Yüzde
yetmiş sağ seçmen profilinin değişmediği bir seçmen inisiyatifinde CHP’ li bir
yönetimin olması düşünülebilir mi? İşte ciyaklamasının sebebi budur. Bu
sistemin iyi veya kötü olmasından ziyade, zaten seyrek görülebilen iktidarın
tadı, ancak rüyalarını süsleyen iktidar olma hevesi, başkanlıkla tamamen
noktalanacağı için hırçınlaşmaktadır.
Devletle
beraber aynı yaşta olan bu parti ve zihniyet olarak değişmeyen kadroları,
gelinen nokta itibari ile ekalliyetlerin karakterini yansıttığını asli unsur
görmüştür. Bugün ki CHP ile dünkü CHP hep aynıdır. Dillerindeki devrimciliğin
tarifi onlar için aslında statükonun taa kendisidir. Sağ kadrolar dururken
devrimcilik CHP ye mi kalmıştır. Bu tespiti solun teorisyeni İdris Küçükömer’de
söylemektedir.
Bu
kadroları oluşturan insanlarda hiç zihniyet değişikliği olmaz mı? Bu kadar mı
beton kafa durumundadırlar. Dünya değişiyor. Çevremizdeki her şey, canlı
cansız, zaman karşısında doğal değişime tabi olduğu halde bunlar nasıl
değişmez. Her türlü musibet, her türlü gayri millilik, her türlü ekalliyet refleksi
tıpkı tapınak şövalyeleri gibi çok kimlikli ve sinsi bir şekilde bu kalede
saklıdır.
Ne
demek ‘seçimle gelen seçimle gitsin’. Siz değil miydiniz dokunulmazlık kalksın
diye yıllardır avaz avaz bağıran. Siz değil miydiniz suça karışan ‘vekillik’ dokunulmazlık
altında dahi olsa rahat etmesin diyen. İşte sizin de oyunuzla dokunulmazlık
kalkmıştır. Suça karışan üstelik vatana ihanetten her bir ‘vekilinin’ onlarca
yenip yutulacak cinste olmayan suçlara gark olmuş HDP’ lileri ilk savunan, ilk
eylem ortaya koyan, şu an için siz değil misiniz?
CHP;
Cumhuriyetle yaşıt devlet partisi. Atatürk ün partisi ne hallere düştü bak
hele. Onun ruhu anıt mezarda nasıl rahat eder bilinmez. Türk devleti bahtı kara
maderini korumak için sınırımızdaki olaylara kayıtsız kalmadan, gücünün
üzerinde bir performansla oyunları bozarak oyun kurmaya çalışırken, paçasına
sarılarak dibe çekmeye çalışan CHP, siyaset mi yaptığını sanıyor. Bu milletin,
bu melamet siyasetten haberdar olmadığını mı zannediliyor.
Gerici
CHP, statükocu CHP, her türlü ekalliyeti bağrında büyütüp yetiştiren CHP. Bütün
bu siciline rağmen birde iktidar olmayı hedeflemez mi! Olamamanın hırçınlığı
onu hop oturtup hop kaldırmaktadır. Özellikle yeni tartışılan sistemin kabulü
halindeki umutsuzluğun getireceği sıkıntı, CHP’yi halden hale sokacaktır.
Engellemek için belki de HDP gibi bölücülerin dahi aklına gelmeyen tedbirler
alacaklardır. Dikkatli oluna.
***
SİSTEM
ARAYIŞLARI
Yıllar
vardır ki bu ülkede hüküm süren parlamenter sistem bir türlü kamu vicdanını
siyasi anlamda rahatlatamadı. Çok partili sistemde halkın iradesi gerçek
anlamda parlamentoya yansımadı. Seçilmişler iktidar fırsatını bir yakalayınca
sıkıntılı bu yapının değişimi için kıllarını bile kımıldatmadılar. En güçlü
oldukları dönemde dahi es geçilmiştir. İktidarı ve muhalefeti ile bu konu
tartışılmaya dahi açılmadı. Avrupa Birliği denilen kurumun dahi her konuda
talebi olduğu halde bu konuyu yokmuş gibi telaki etmesi, ideal anlamda halk
iradesinin önünü alma kaygısından başka bir şey olmadığı pek görünmez.
Neredeyse
bir asra yakın zamandır sistem, her on yılda bir akamete uğramasına rağmen apar
topar toparlanarak yeniden işlerlik kazandı. Oysa sistemin değişmesi için daha
sağlıklı bir arayışı sorgulayan ne bir önerge ne de bir benzeri eylem ortaya
konulmadı. Partiler kanununun demokratlaşması halinde Millet iradesinin meclise
daha çok yansıyacağı aşikâr olduğu halde hiçbir parti, ister muhalefet ister
iktidar olsun böyle bir teşebbüste bulunmadı.
Neden?
Çünkü
parti kurmaylarının işine geliyordu da ondan. Liderlerin saltanatlarının hesap
verme eğilimine zemin hazırlamak demek kendi iplerini kendileri kesmektir de
ondan. Makama bir kere oturmaya görsünler, en bildik anti demokratik yolları
kullanarak orada kalmayı beceremiyorsa gülünç duruma düşüleceğine inandıkları
içinde ondan.
Benzeri
tavırlar liderleri otoriterleştirdi. Ondandır ki hiçbir lider bulunmuş
oldukları makamı kendileri arzu etmediği müddetçe -şayet olağanüstü bir şey
olmazsa- terk etmez ve etmediler. O halde ne yapmak lazım. Yasalarla bu işi
düzenlemek gerekir diyeceğiz ama yine başa dönmüş olacağız. Zaten bu konu
yasalaşmış olsa söylenecek söz kalmaz.
Postacı
kapıyı bir defa çalar derler. Tam fırsat, bu fırsat, on beş yıla yakın Ülke’yi
başarılı bir şekilde yöneten bu siyasi kadronun ve karizmatik liderinin bir
takım ihtiras ve hırslarından arınmış olmalılar ki, sistem değişikliği
programını ülkenin gündemine taşımışlar. Bu bir fırsattır. Siyasilerin
ittifakla veya çoğunluğunun uzun mütalaaları neticesinde, parlamenter
sistemdeki gibi değiştirmekten zorlanılan mini hataların dahi olmaması için bu
fırsat değerlendirilmelidir.
Bu
sistemde kamuyu ilgilendiren en önemli arıza, tek başına iktidar olacak oyun
alınmaması halinde, aleni horoz kavgası gibi bitmez tükenmez sürtüşmelerle
yönetimde zafiyetin zuhur etmesidir. Koalisyon hükümetlerinin Ülke
kalkınmasında zafiyetleri bilindiği için bu algı psikolojik olarak ortada
durmaktadır.
Hal
böyle iken ister başkanlık olsun, ister başka bir sistem fark etmez, yeter ki
koalisyonlara mahkûm olmadan halkın iradesinin tam olarak yansıtıldığı
demokratik, sosyal, hukuk devletinin inşası tesis edilsin. Azınlığın hukukunun
korunarak çoğunluğun iradesinin temsil edildiği veya edileceği bir sistemin adı
ne olursa olsun, önce bu ülkeye iktidar olsun.
Öbür
yandan;
Ülkede
ki seçmenin demografik yapısı gündemde ki başkanlık sistemine çok uygundur.
Başkanlık sistemi bildiğimiz kadarıyla iki kutuplu bir sistemdir. Çoğunluğu
alan parti iktidara gelir ve ülkeyi yönetir. Bu noktada da ‘başkanlık’
sisteminin alt yapısı hazır demektir.
Velhasıl
demem odur ki, Ülkemizde siyasetin kaynağı olan halkın seçmen profili başkanlık
sisteminde olduğu gibi iki kutupludur. Sol ve sağ. Seçmen olarak %30-35 arası sol, %65-70 arası sağ profili yansıtmaktadır.
Dolayısı ile başkanlık sisteminin alt yapısı seçmen bazında zaten bir asra
yakın böyledir. Bu yapının bir an önce yasal anlamda sistemleşmesi, bahsi
olunan seçmen profili nezdinde çok rahat kabul göreceğini şimdiden
söyleyebiliriz.
Her
şeyin hayırlı olması dileğiyle