Sıddık DEMİR
Eğitimci, Araştırmacı -Yazar
Dışta
kuşatılmışlığa karşı hamle üstüne hamle yaparak rahatlamaya çalışan Devlet, iç
dinamiklerimize yönelik fitne ve fesat oluşumlara da meydan vermemek için adeta
diken üstünde durur gibi bir hal içerisindedir. Dıştaki kuşatılma çabalarının
içerdeki fitnelerle ciddi bağlantısı bilindiği için mücadele çok daha
sertleşmektedir. Kimlik üzerinde verilen mücadele kronik olduğundan Devletin
karşı koyma metodunda açılan gediklerin tamir veya ihyasında fazla zorluk
çekilmiyor. Bu alanda oluşan
mağduriyetlerde kişiler veya bazı kurumlar suçlanamaz. İllegal bir savaştır bu.
Neticesine katlanılır. Kazandık veya bozguna uğradık denir.
Öbür
tarafta ne istediği tam olarak bilinmeyen, inanmışlığın vermiş olduğu
sarhoşlukla aynı mekânları paylaşan, aynı kumaşın parçası olan insan
unsurlarının, halen direnen veya inanmaya devam eden sempatizanlarına karşı
Devletin vereceği veya vermiş olduğu mücadele o kadar kolay olmayacağa benzer.
İki
tür yaklaşım kendini göstermektedir;
Biri,
Devletin gücünü hemen her seviyede katı bir şekilde kullanarak çözüme ulaşmayı
hedeflemesi, diğeri de fitnenin başını oluşturanları bertaraf ederek alttaki
sempatizanları affetmesi. Devlet Baba geleneğinde bu vardır. Bu fitne cemaatin,
Milletin kılcal damarlarına kadar hücre hücre teşkilatlanmasını göz önünde
tutarak verilen mücadelede bütün hücrelere kadar operasyon çekmek, ciddi enerji
kaybetmek demektir. Böyle olunca Devlet ’de Millet ’de halsizleşir. Ona değdi buna değmedi gibi asıllı asılsız
ihbarlarla bir birlerine karşı güven değerleri zayıflayan Millet ’de daha büyük
ayrılıklar zuhur eder.
Alt
tabakadaki inanmış sempatizanların veya bir derece daha ileri giderek
militanların büyük çoğunluğu bu başkaldırı tarihinden itibaren nedamet
duyguları içindedir. Pişmanlıkları hat safhaya çıkmıştır. Vicdan azabı
çekenlerin sayısı önemsenmeyecek kadar yüksektir. Zaten psikolojik olarak veya
sosyal baskılarla yıllardır destekledikleri cemaatin bu eyleminden ötürü sokağa
çıkamaz hale gelenler az değil. Birde “Hadi gel, şu an için nedamet duyman
inandırıcı değil” denilerek çok daha beter duruma düşürülmeleri ve gereğinden
fazla operasyon çekilmesi aşırı mağduriyetlere sebebiyet verir. İşaretleri
görünmektedir.
Memuriyetlerden
atılma, aile efratlarının bir şekilde sokağa çıkamaz hale getirilmesi,
kodeslerin tıka basa dolması, topuzun ucunun kaçırılması durumu “Kaş yapayım
derken, göz çıkarılması” gibi benzer olaylara gebedir.
Devlet
yetkililerin ifade ettikleri, ihanet, ticaret, diyanet üçlüsünde ihanet
edenlerin dışındakilere nefes aldırmak Devletin babalığının gereğidir. Hele
hele yılda milyarlarca dolar ticaret hacmi olan ‘Tuskon’ gibi legal
kuruluşlarda iş adamlığı getirisi gereği bulunan üyelerine “Kafa kol atarken”
dikkatli olmak gerekir. Artık millilik veya milliyetçilik bunların
edebiyatından ziyade ‘Artı değer’ kazandırmakla olmaktadır. Devletin
büyükelçileri bulundukları Ülkelerde ‘Bohem’ hayatı yaşarken bu iş adamlarının
bir şekilde girişimciliklerine saygı duymak gerekir. Bir takım tedbirlerle
onların yollarına devam etmeleri sağlanmalıdır. Tepesindeki bir avuç hainin
ihanetleri görüldükten sonra halen ısrar edenlerle ilgili tedbirler almayı
Devlet tabi ki göz ardı edemez.
Bu
cemaatin gelişimi esnasında Devletli olarak destek vermeyen, liderler bazında
ancak bir rahmetli Erbakan gösterilebilir.
O da kıskandığındandır. Gelinen noktayı öngördüğünden değil herhalde.
Diğer bütün Devletliler, başta rahmetli Türkeş olmak kaydıyla destek
olmuşlardır. Çünkü destek olma işi adeta bir Devlet politikası olmuştu. Şimdi ebediyete
intikal etmiş liderlerle beraber hali hazırda destek veren Devletlilere
operasyon çekilmek istenirse, bu muameleye muhatap olmayan kim kalır. Öyle
olunca da, bir avuç, etliye sütlüye dokunmayan fırsatçı veya Makyavellis, tuzu
kuru parazitlerin önü açılır veya onlara gün doğar.
Diğer
yandan yetişmiş bunca kadronun ipini çekip, onları bir tusinami dalgasının
önüne atarak harcayan Fetö’nün bu ihaneti diğer İslami cemaatlerinde
inandırıcıklarına darbe vurmuştur. Bir kısım nadanlar “Bütün
cemaat ve tarikatlar böyledir.” sakızını
çiğnemeye başlamışlardır bile. Bu kötü gelişmenin en az zararla telafi edilmesi
için sapla samanın karıştırılmaması lazım.
Bir
başka açıdan bakacak olursak;
Üst
akıl denilen Jandarma Devlet’in gelecekle ilgili tasarımlarında, hücre hücre,
kurum kurum teşkilatlanan bu cemaat mensuplarının yetişmiş kadrolarını,
gelecekte Bin Ladin örneğinde yaşandığı gibi bir durumla karşılaşmamak için
harcanmasına veya Milletin gözünden düşürülmesine vesile teşkil edecek
başkaldırı senaryosuyla onların işini bitirmek düşüncesi olmuş olamaz mı?
Yarım
asırdır oluşturulan bu kadroların son birkaç istasyonda dümeni kırılarak ‘üst
aklın’ limanına yanaştırılmış olmasını akılla izah etmek çok zordur. Bu
cemaatin alt kademesinde bulunarak destek veren insanların neredeyse tamamına
yakını Ülkesini seven, Ülke bütünlüğüne önem veren insanlardır. Dertleri laik
Kemalist karakterlerin oluşturduğu mağduriyetlere karşı Devletin İslami
karakter taşıyan hale getirilmesi ülküsüne hizmet ettiklerine inandıklarına
şahsen kalıbımı basarım. Kripto kurmaylarından ziyade bu kesime gereğinden
fazla operasyon çekilmesi, şu sıcak ortam geçince kendisini daha çok
gösterecektir. Siyasi faydacılık bakımından bile bu kabul edilebilir değil.
Aynı çoğunluktaki bu kadrolar bugün
itibariyle haysiyetsiz ‘üst çatının’ kendilerine ihanet ettiklerinin
farkındalar. Bunun için nedamet duymaktadırlar. Bu insanlara bir de Devlet “Gel
bakayım” diyerek cezalandırmaya kalkması…
Zararını kendi de görür Millet’de. Empati kültürü tam da bu an lazımdır.
Lütfen çok zor olan bu durumu kolaylaştıralım.