28 Mayıs 2018 Pazartesi

"MHP’den Neden Aday Oldum" - Araştırmacı-Yazar, Eğitimci: SIDDIK DEMİR


MHP’den Neden Aday Oldum!..
Sıddık DEMİR
90’lı yıllara girerken MHP’deki büyük çatlamanın adı Büyük Birlik Partisi’dir. Rahmetli Yazıcıoğlu ve beş arkadaşının parti içi oligarşik yapıya başkaldırarak ayrılmaları ve yeni bir siyasi hareket olarak yola devam etmeleri ve daha idealist ülkücü iddiası olan insanlar için bir umut kapısı olmuştu. 90’ların başından itibaren BBP’nin ortaya çıkmasıyla başlayan MHP’deki bir başka soğuma süreci ancak yeni bir kırılmayla durulacaktı. Nitekim FETÖ kadrolarının devlet imkânlarını kullanarak iktidarı ele geçirme gayreti MHP nezdinde çok iyi görülmüş olupayni zamanda bu durum yeni bir siyasi kırılmanın başlangıcı olmuştur.

Misyonu gereği “önce vatan” refleksi kendine yeni bir kulvar açtırmış ve geçmiş söylemlere bakılmadan siyasi ortaklıklara fırsat verilmiştir. Ateş çemberi ile çevrilmiş Anadolu coğrafyasında hür ve müstakil olmanın faturasını kendi partisinin ikiye bölünme riskine rağmen göğüsleyen sayın lider Devlet Bey, devlet gibi keskin kararlar alarak fedakârlıkta bulunmuştur. İşin takdire şayan yanı zamanlamanın tam yerinde olması halidir. Mevcut iktidarın şahsında devletin dışarda ve içerde kuşatılmasının oluşturduğu psikolojik duruma kapı gibi sertlikle destek olunması, acil bir kan mesabesinde olup devlet refleksinin sarsılmasını engellemiştir.

Bunun yanında bir kısım milliyetçi- ülkücü aydınlar nezdinde yirmi otuz yıldır ayrı düştüğü bugünkü MHP siyasetiyle, ayrı düşülmesine sebep olan kriterlerin kalktığı görülmüştür. Rahmetli Yazıcıoğlu’yla başlayan siyasi tavırlar en az o cenah için ortadan kalkmış göründüğü için gelinen nokta tekrar rücu haline gelme olarak değerlendirilmiş.

İşte tam da böyle bir siyasette karar verici mercilere ve kurumlarına gönülden duaya ilaveten taşın altına elin konulması mesabesinde sorumlu davrandığımız için aday adaylığı müracaatımız olmuştur. Yeni iradeyi selamlamada samimiyetimizi göstererek yapmış olduğumuz bu ameliyenin takdiri şayan bir davranış olduğunu muhatabınca anlaşıldığını beklemeyi dahi menfaatçi bir tarz olarak bildik. Basın yoluyla değişik mahfillerde dünün MHP’sinin politikasını çok eleştirmem den dolayı üzerimize çizgi çekileceğinden emin olduğumu bildiğim halde, büyük fotoğraf endişesiyle ilkesel durmayı dava adamlığı kriterliği bildiğim için çok mesudum.

Partizanlığın dava adamlığının ölçüsü olarak görülen şu ortamda, bu tür halisane prensiple siyasete taraf olmak elbette her duyarlı insanda beklenmez. Her siyasetçinin de zaten yapabileceği bir erdem değildir. Kaht-ı rical eksikliğine yani adam kıtlığına rağmen bugünkü siyasi tabloda başarılı olunuyorsa bu durumu tamamen lider faktörüne bağlamak haksızlık olarak görülmemelidir. Daha dün rahmetli Yazıcıoğlu hareketine karşı amansız bir duruş sergileyen MHP’nin partizan kadroları kendi tabanlarının hızla kaymalarını hesap edemeyen bir anlayışla bir projenin tuzağına düşmekte pek mahir davrandılar. 70’li yılların küllük horozları rahmetli Reis’in ilkesel bazda ülkücü kaygısıyla ayrılmış olduğu MHP’de şahsi hesaplar veya oportünist endişelerle hızla yer değiştirdikleri görülüyor. Bu kadroların ülkücülük endişelerinden hareketle yeni bir oluşuma göz kırptıkları hususunda hiçbir samimi kriterleri görünmüyor.

İşte partizanlıkla büyük dava ilkeleri endişesi bu iki kırılma hareketinde kendini göstermektedir. Sayın Devlet Bey’i tebrik etmek lazım. Bu küllük horozlarının gemiyi terk etmesini takip eden zaman diliminden itibaren hemen siyasetin anakarasıyla ittifak yaparak bir taraftan devletin sağlam durmasını sağlamış diğer taraftan ayrılan partizanların dahi iştahını kabartan devlet olma beklentisine zemin hazırlamıştır. Ama ne fayda, pişmanlık göstererek dönme yüzsüzlüğü de aşikâr olacağından veya dikkate alınmayacağından şimdiden dizlerini dövmeye başlamışlardır.

Reis’in harekâtı ilkesel bazda olduğu için kutsiyet arz etmesine rağmen bunlarınki süfli olduğu görülür. Bundandır ki bugünkü MHP siyaseti ulusalcı çizgiden muhafazakâr çizgiye geldiği için ilkesel bazda olduğu yerde duran bendeniz bu durumu alkışlamış ve omuz vermek için aday adayı olmuşuzdur. Bulunduğumuz noktaya geç de olsa gelen MHP siyasetinde bir dava mesabesinin yüksekliğini, bahsedilen küllük horozlarının anlamasını beklemek beyhude olur.

Ülkemizin dünya ölçeğindeki yeri ve gücü bellidir. Amaç bu milleti tekrar hak ettiği yere taşımaksa, uçlardaki siyasi oluşumlarla bu işin olmayacağı bugünün şartlarında hesap edilmelidir. Yalın halde bir Türk milliyetçiliği söylemiyle devleti yönetme arzusu şartlar oluşursa belki velakin tarihte pek görülmeyen devlet olma,özelliklede güçlü devlet olma vetiresi hiç yaşanmadığı halde bugün de böyle bir siyasi yaklaşım içinde olmak ülkeyi felakete götürür. Onun içindir ki bir Menderes, bir Özal, bir Demirel ve bir Tayyip Erdoğan’ın temsil ettiği orta değerde ilkeleri olan ve halkı tamamını kucaklamaya yönelik ince siyasetlerle bu millete ve devletine en iyi hizmet edileceği hususunu bizim küllük horozları nereden bilsinler.

Yeri gelince beş bin şehitten bahsedilir. Beş bin değil on bin de verilse aklın yolu birdir. Dünya dengelerini dikkate almadan ülke yönetimine talip olanlar onca kana, onca cana rağmen bir arpa boyu yol alamazlar. Akıllı ve ince bir siyasetin anakarası partilerin yanında iyi bir siyasetle devlet olmanın kapıları sonuna kadar zaten açılacaktır. Bizim horozların, bizim Donkişotların akıl edemedikleri tablo da bu. MHP’nin isterler ki ulusal çizgide kalarak vatan millet edebiyatına devam etse. Fikir sığlığı ve siyası aymazlığın hat safhada olduğu bu insanlardan MHP bugün itibariyle kurtulmuştur. Gerçek bir ülkücü kimliğe yönelik atılan bu adımın ilk dönem teorisyenlerinden rahmetli Seyit Ahmet Arvasi’de sadır olan ilkelere doğru seyr-i sülük etmek en azından bu kalem sahibinin arzusudur. İlkelerin gerisine düşen yeteneksiz güngörmüşlerin de ufkunu açabilecek, ilkelerin önünde seyreden kaht-ı ricallerin çoğunluğu sağladığı kadroların ülke yönetiminde söz sahibi olma durumu büyük devlet olmanın en önemli göstergesidir.