MHP’den Neden Aday
Oldum!..
Sıddık DEMİR
90’lı yıllara girerken MHP’deki büyük
çatlamanın adı Büyük Birlik Partisi’dir. Rahmetli Yazıcıoğlu ve beş arkadaşının
parti içi oligarşik yapıya başkaldırarak ayrılmaları ve yeni bir siyasi hareket
olarak yola devam etmeleri ve daha idealist ülkücü iddiası olan insanlar için
bir umut kapısı olmuştu. 90’ların başından itibaren BBP’nin ortaya çıkmasıyla
başlayan MHP’deki bir başka soğuma süreci ancak yeni bir kırılmayla
durulacaktı. Nitekim FETÖ kadrolarının devlet imkânlarını kullanarak iktidarı
ele geçirme gayreti MHP nezdinde çok iyi görülmüş olupayni zamanda bu durum yeni
bir siyasi kırılmanın başlangıcı olmuştur.
Misyonu gereği “önce vatan”
refleksi kendine yeni bir kulvar açtırmış ve geçmiş söylemlere bakılmadan
siyasi ortaklıklara fırsat verilmiştir. Ateş çemberi ile çevrilmiş Anadolu
coğrafyasında hür ve müstakil olmanın faturasını kendi partisinin ikiye bölünme
riskine rağmen göğüsleyen sayın lider Devlet Bey, devlet gibi keskin kararlar
alarak fedakârlıkta bulunmuştur. İşin takdire şayan yanı zamanlamanın tam
yerinde olması halidir. Mevcut iktidarın şahsında devletin dışarda ve içerde
kuşatılmasının oluşturduğu psikolojik duruma kapı gibi sertlikle destek
olunması, acil bir kan mesabesinde olup devlet refleksinin sarsılmasını
engellemiştir.
Bunun yanında bir kısım
milliyetçi- ülkücü aydınlar nezdinde yirmi otuz yıldır ayrı düştüğü bugünkü MHP
siyasetiyle, ayrı düşülmesine sebep olan kriterlerin kalktığı görülmüştür.
Rahmetli Yazıcıoğlu’yla başlayan siyasi tavırlar en az o cenah için ortadan
kalkmış göründüğü için gelinen nokta tekrar rücu haline gelme olarak
değerlendirilmiş.
İşte tam da böyle bir
siyasette karar verici mercilere ve kurumlarına gönülden duaya ilaveten taşın
altına elin konulması mesabesinde sorumlu davrandığımız için aday adaylığı müracaatımız
olmuştur. Yeni iradeyi selamlamada samimiyetimizi göstererek yapmış olduğumuz bu
ameliyenin takdiri şayan bir davranış olduğunu muhatabınca anlaşıldığını beklemeyi dahi menfaatçi bir tarz olarak bildik. Basın
yoluyla değişik mahfillerde dünün MHP’sinin politikasını çok eleştirmem den
dolayı üzerimize çizgi çekileceğinden emin olduğumu bildiğim halde, büyük
fotoğraf endişesiyle ilkesel durmayı dava adamlığı kriterliği bildiğim için çok
mesudum.
Partizanlığın dava
adamlığının ölçüsü olarak görülen şu ortamda, bu tür halisane prensiple
siyasete taraf olmak elbette her duyarlı insanda beklenmez. Her siyasetçinin de
zaten yapabileceği bir erdem değildir. Kaht-ı rical eksikliğine yani adam
kıtlığına rağmen bugünkü siyasi tabloda başarılı olunuyorsa bu durumu tamamen
lider faktörüne bağlamak haksızlık olarak görülmemelidir. Daha dün rahmetli Yazıcıoğlu
hareketine karşı amansız bir duruş sergileyen MHP’nin partizan kadroları kendi
tabanlarının hızla kaymalarını hesap edemeyen bir anlayışla bir projenin
tuzağına düşmekte pek mahir davrandılar. 70’li yılların küllük horozları
rahmetli Reis’in ilkesel bazda ülkücü kaygısıyla ayrılmış olduğu MHP’de şahsi
hesaplar veya oportünist endişelerle hızla yer değiştirdikleri görülüyor. Bu
kadroların ülkücülük endişelerinden hareketle yeni bir oluşuma göz kırptıkları
hususunda hiçbir samimi kriterleri görünmüyor.
İşte partizanlıkla büyük
dava ilkeleri endişesi bu iki kırılma hareketinde kendini göstermektedir. Sayın
Devlet Bey’i tebrik etmek lazım. Bu küllük horozlarının gemiyi terk etmesini
takip eden zaman diliminden itibaren hemen siyasetin anakarasıyla ittifak
yaparak bir taraftan devletin sağlam durmasını sağlamış diğer taraftan ayrılan
partizanların dahi iştahını kabartan devlet olma beklentisine zemin
hazırlamıştır. Ama ne fayda, pişmanlık göstererek dönme yüzsüzlüğü de aşikâr
olacağından veya dikkate alınmayacağından şimdiden dizlerini dövmeye
başlamışlardır.
Reis’in harekâtı ilkesel bazda olduğu için
kutsiyet arz etmesine rağmen bunlarınki süfli olduğu görülür. Bundandır ki bugünkü
MHP siyaseti ulusalcı çizgiden muhafazakâr çizgiye geldiği için ilkesel bazda
olduğu yerde duran bendeniz bu durumu alkışlamış ve omuz vermek için aday adayı
olmuşuzdur. Bulunduğumuz noktaya geç de olsa gelen MHP siyasetinde bir dava
mesabesinin yüksekliğini, bahsedilen küllük horozlarının anlamasını beklemek
beyhude olur.
Ülkemizin dünya
ölçeğindeki yeri ve gücü bellidir. Amaç bu milleti tekrar hak ettiği yere
taşımaksa, uçlardaki siyasi oluşumlarla bu işin olmayacağı bugünün şartlarında
hesap edilmelidir. Yalın halde bir Türk milliyetçiliği söylemiyle devleti
yönetme arzusu şartlar oluşursa belki velakin tarihte pek görülmeyen devlet
olma,özelliklede güçlü devlet olma vetiresi hiç yaşanmadığı halde bugün de
böyle bir siyasi yaklaşım içinde olmak ülkeyi felakete götürür. Onun içindir ki
bir Menderes, bir Özal, bir Demirel ve bir Tayyip Erdoğan’ın temsil ettiği orta
değerde ilkeleri olan ve halkı tamamını kucaklamaya yönelik ince siyasetlerle
bu millete ve devletine en iyi hizmet edileceği hususunu bizim küllük horozları
nereden bilsinler.
Yeri gelince beş bin
şehitten bahsedilir. Beş bin değil on bin de verilse aklın yolu birdir. Dünya
dengelerini dikkate almadan ülke yönetimine talip olanlar onca kana, onca cana
rağmen bir arpa boyu yol alamazlar. Akıllı ve ince bir siyasetin anakarası
partilerin yanında iyi bir siyasetle devlet olmanın kapıları sonuna kadar zaten
açılacaktır. Bizim horozların, bizim Donkişotların akıl edemedikleri tablo da
bu. MHP’nin isterler ki ulusal çizgide kalarak vatan millet edebiyatına devam
etse. Fikir sığlığı ve siyası aymazlığın hat safhada olduğu bu insanlardan MHP
bugün itibariyle kurtulmuştur. Gerçek bir ülkücü kimliğe yönelik atılan bu
adımın ilk dönem teorisyenlerinden rahmetli Seyit Ahmet Arvasi’de sadır olan
ilkelere doğru seyr-i sülük etmek en azından bu kalem sahibinin arzusudur.
İlkelerin gerisine düşen yeteneksiz güngörmüşlerin de ufkunu açabilecek,
ilkelerin önünde seyreden kaht-ı ricallerin çoğunluğu sağladığı kadroların ülke
yönetiminde söz sahibi olma durumu büyük devlet olmanın en önemli
göstergesidir.