TÜRK MİLLETİ’NE
BORCUMUZ VAR
(SANAYİCİ,
İŞ ADAMI İDRİS YAMANTÜRK)
Sıddık DEMİR
Bir
zamanlar İstanbul Teknik Üniversitesi mezunu olup da devletimizin kaderinde
önemli rol üstlenmeyen yok denecek kadar azdı. Bir kısmı anlı şanlı devlet
adamı oldular. Bir kısmı siyasetten uzak kalsa da kendi alanında bürokrasinin
zirvesinde, devletine hizmette bulunmuş, bir kısmı da KAMÇATKALI İDRİS gibi
siyasetin mutfağında görünse dahi siyasete girmemeye itina ederek iş adamlığına
soyunmuş, birçoğu da kişisel tercihlerinden olsa gerek teknik adam kalarak öne
çıkmamış İTÜ mezunlarıdır. Velhasıl bu okul mezunu kadrolar devletimizi uzun
müddet yönetmiş çok renkli simalardır.
Ankara
Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunları ile beraber bizzat devlet
olmuş kadrolardır. Temellerin inşası bu iki okul mezunları tarafından
atılmıştır. Bir Süleyman DEMİREL, bir Ferruh BOZBEYLİ, bir Tevfik İLERİ, bir
Cemal KÜLAHLI, bir Turgut ÖZAL, bir Necmettin ERBAKAN, bir Recai KUTAN, bir
Üzeyir GARİH, bir Mehmet TURGUT ve bir İdris YAMANTÜRK gibi dev hacimli
insanların hizmetleri şayet yok kabul edilmiş olsa Türkiye bugün bu noktada
olamazdı. Birçoğu ülkesine karşı borcunu ödemiş ve ebedi âleme intikal
etmiştir. Onları ve diğer bilumum hizmet erlerini rahmet ve minnetle anarak biz
KAMÇATKALI İDRİS olarak İTÜ’ den namlanan İdris YAMANTÜRK büyüğümüzle baş başa
kalalım.
“Türk milletine borcumuz var” adı
altında bir cumhuriyet çocuğunun hayat hikâyesi. 2014 yılında kaleme alınmış
olup yaklaşık 500 sayfa civarında hacimli bir çalışma etrafında âcizane kalem
oynatacağız. Merhum Süleyman DEMİREL kendisine defalarca “İdris’ çiğim
hatıralarını kaleme al” uyarısına binaen, gecikmeli olsa da bu işi yazarı Osman
Çakır ile uzun bir çalışma sürecinde mesai sarf ederek vücuda getirmişlerdir.
KAMÇATKA;
Asya’nın
doğusunda Japonya’ya doğru uzanan bir yarımadaya verilen isim olup İdris
YAMANTÜRK’ e Solcular tarafından takılan bir lakaptır. Kendisi Rize
Hemşinlidir. Velakin İlçe insanlarının kökü kömeci üzerinde oluşturulan yanlış
algıyı kırmak için yapmış olduğu araştırmalarda Orta Asya menşeli Türk kökenli
olduğu bilgisine ulaşır. Hemşinli hemşerilerini de bu konu da hep uyarır.
Tarihi kökenlerle ilgili araştırmaları, solcu arkadaşlarının yanında onu
TÜRKÇÜ-TURANCI anlamında KAMÇATKALI olarak tanınmasına vesile olur.
Demokrat
Partinin Milli Eğitim Bakanı merhum Tevfik İLERİ’ de İdris beyin okulda üst
devresidir. O da Hemşinlidir. İdris Bey sonradan öğrenir Hemşinli olduğunu. Bir
sohbet toplantısında Tevfik İLERİ “Herkesin kalbi KÜT KÜT sesi ile atarken
benim ki TÜRK TÜRK diye atar” dediğine şahitlik eder. Zamanla böyle bir
münevver adamın bacanağı olur. Aile bağlarını güçlendirir. Bir ömür bacanağı,
ağabeyi, hemşerisi ve dava arkadaşı Tevfik İLERİ’ yi hep hayranlıkla takip
eder. Ta ki Menderes’e yapılan dramatik eziyetleri o da yaşadıktan sonra,
rahmetli olana kadar. Kayseri ceza evinde mahpus yatarken ilerlemiş kanser
hastalığından kurtulamaz. İzinli olarak çıktığı Ankara da rahmetli olur.
27
Mayıs İhtilâli:
Öyle enteresan konular bu hatıra
kitabına girmiş ki, bilenler bilir ama meraklı olanlara kitapta yer verildiği
kadarı ile değinilerek aktarmakta önemlidir. Yazıyla da olsa nakil bilgiler
kuşaktan kuşağa aktarılmalıdır. İdris YAMANTÜRK’ ün anılarında değindiği
bacanağı Tevfik İLERİ’ nin Bakanlığı sırasında bir köylü bir kilogram var yok tereyağını
evine vararak eşi Vasfiye Hanıma zorla verir gibi bırakır. Devletin Bakanı o
gün için bacanağı İdris Beyle eve geldiğinde olaya muttali olur. İdris Beyin
yanında hanımına bu hediyeyi aldığı için söylemediğini bırakmaz. Bu işler önce
küçük, bilahare büyük olur diyerek Vasfiye hanımı uyarır.
Böylesine
şuurlu bir adam henüz 19 yaşında bir İTÜ ‘li iken MTTB Genel Başkanı olur.
Kardeşi Ömer İLERİ’ de İTÜ’de öğrencidir. Öğrenci iken iki kardeşin tek
ayakkabı ile okula gittikleri söylenir. Fakirlik diz boyu ama insani alt yapı o
kadar sağlam ki ileride Bakan olmasına rağmen bozulma emaresi hiç görülmez.
Bacanağı İdris Bey ile aynı kumaşın parçaları olurlar. Kardeşi Ömer ile aynı
ayakkabının sırayla giyilerek okula gidilme durumundan, bir kilogramlık gönüllü
ikramla ortaya konulana tepki aynı şeydir. İTÜ’ne giriş o zaman orta mektepten
sonra imtihanla olurmuş. Tevfik İLERİ ve başta saydığımız bilumum kudretli
kadroda bu okula aynı şartlarda girmişler. Memleketin kaderinde oynadıkları
rollerden dolayı bu kadro karşısında şapka çıkartmamak ne mümkün.
İdris YAMANTÜRK’ün
şahit oldukları:
Prof.
Remzi Oğuz ARIK’ da İTÜ’lü milliyetçi derneklerin flaş isimlerinden. Gençlerle
sürekli sohbetleri olurmuş. İdris Beyin unutamadığı, ondan sadır olmuş “Gençler
ne mutlu size ki hiçbir meselesi halledilmemiş ülkenin çocuklarısınız. Nereye
atarsanız hizmet alanları bol olduğu için meşhur olursunuz” sözüdür.
Kıbrıs’la
ilgili garantörlük hakkını alan Fatin Rüştü ZORLU olmasaydı 1974’de Kıbrıs’a
giremezdik. Onun için Kıbrıs Fatihi Fatin Rüştü ZORLU’ dur denilmektedir. Dolası ile de Menderes merhumu 1953’de
General Daniş KARABELEN ve yardımcısı Albay İsmail TANSU’ ya Kıbrıs Türk Mukavemet
Teşkilatını (TMT) kurdurarak Kıbrıs davasına sahip çıkmış bu insanları, batı
idam ettirerek intikamını almıştır. İdris Bey anlatıyor:
“Ankara’da
çok büyük devlet işi yapıyorum. Alışkanlığımdır, hiçbir gün iş yerine saat
7.30’dan sonra ya kalmam. Duydum ki Başbakan Menderes bizimle beraber diğer
şantiyeleri de zamanla ziyaret eder işlerin gidişatını gözlemlermiş. Saat
7.30’dan önce onca işe gidişlerimde bir gün kendisi ile karşılaşmadım. Gece
inşaat görevlilerinden duyduğuma göre inşaatların denetimine çok daha erken
vakitlerde gelir ve bilahare ayrılırmış. Adamcağız sabah namazından sonra
teftiş yaptığı için karşılaşmamız nasip olmadı” demektedir. Merhum Menderesin
üç oğlundan kafası en çok çalışanı Aydın’dı. Oğlu Yüksel okulunu bitirip
babasının karşısına çıkarak, serbest iş yapacağı hususunda ısrar eder. Merhum
Menderes buna müsaade etmez. Ona “Başbakan çocuğu bu işlerle uğraşamaz. Git
kendine memuriyetlik bir iş bul” diye uyarır. Öyle de olduğunu yakın çevresi
bilir. Böyle bir Başbakana karşı adice kalkışma neticesinde bertaraf edilince
ihtilalcilerin akıl hocalarından Prof. Sıddık Sami ONAR ihtilalcilerin huzuruna
defalarca çıkarak “Meşruiyetinizi ispat için bu devrik adamların cezalarını
vermekte acele edin” diyerek sıkıştırır”.
İTÜ.
Talebe Birliği Derneğinde eski Sanayi Bakanlarından Mehmet TURGUT ve siyasetçi
Recai KUTAN ile beraber çalışan İdris YAMANTÜRK, o günün meşhurlarını konuşma
yapmak üzere dernekte ağırlarlar. Peyami SAFA’ nın bir konuşmasında neden
“Cingöz Recai veya Server Bedi lakaplarıyla yazı yazdın” diyen bir soruya
“Şayet Server Bedi olmasaydı Peyami SAFA aç kalırdı. Şu an itibarı ile
huzurunuzda bu konuşmayı yapamazdı” der.
Yine
aynı dernekte başka bir tarihte Behçet Kemal ÇAĞLAR’la beraber gelen Peyami
SAFA, konuşmaları bittikten sonra Behçet Kemal Çağlar’ın ateist olduğu
bilindiği için “Behçet, Behçet Allah’ın varlığı yalan olmuş olsaydı her halde
dünyanın en büyük yalanı olurdu değil mi” dediğine hemen yanı başında onlara
yol gösteren İdris Bey şahit olur. Bu soru karşısında Behçet Kemal Çağlar sus
pus olup cevap veremez. Çünkü onun “Kâbe Arap’ın olsun Çankaya biz yeter” gibi
şiirleri önceden yayınlandığı bilinmekteydi.
Bir
başka zaman Romanya Büyük Elçiliğinden yeni dönen Hamdullah Suphi TANRIÖVER’ i
ağırlarlar. Gagavuz Türk’leri ile görevli olduğu zaman tanışan ve ülkeye de ilk
tanıtan o olmuştur. Mehmet Turgut Bey ile beraber İdris Bey “Türk Ocaklarını
tekrar ne zaman açacaksınız” sualini sorarlar. O da yakında inşallah der ve
1949’da ikinci defa Türk Ocakları açılmış olur. Hamdullah Suphi TANRIÖVER
Gagavuz Türklüğü için “Ormana bir duvar çekersiniz, altta kökleri üstte dalları
iç içe girmek için yarışırlar. Birbirlerinden duvarla ayrılmış olmazlar. Alt ve
üstte doğal olarak buluşurlar” ifadesini kullanır.
Başkanlığını
Sait BİLGİÇ’ in yaptığı İdris YAMANTÜRK, Cemal KÜLAHLI ve Ferruh BOZBEYLİ’nin
yönetimini oluşturduğu Türk Milliyetçileri Derneği “Milletlere istiklal,
insanlara hürriyet şiarımızdır” diyen bir cümleden dolayı kapatılır. Tevfik
İLERİ’ nin “Bu çocuklar solun karşısındadır” uyarısı üzerine “Onlar CHP’ye karşı iseler ben yanında
olurum” diyen Celal BAYAR, CHP’yi inkılapların sahibi olarak gördüğü için böyle
der. Yıllar sonra gazeteci Ergün GÖZE bu sözünü hatırlatınca Bayar “Hata ettik,
hata ettik, af fola” diyerek cevap verir.
İdris YAMANTÜRK zamanla çok büyük
müteşebbis olur. GÜR-İŞ adı altında şirketler topluluğu yurt içinde ve yurt
dışında çok ciddi projelere imza atar. İTÜ mezunları memleketin kaderinde
birinci sınıf yer tutmaları İdris Beyin de ister istemez daha da büyümesine
zemin hazırlar. Kendisi hatıratında “Bir gün Başbakan Demirel kendisini
arayarak, falanca bakanlığa bir bürokrat atayacağım İdris, bana bir isim önerir
misin dediğinde İdris YAMANTÜRK, Sayın Başbakan’ım, ben o Bakanlıkla çalışıyorum.
Onun için istediğiniz bir ismi ne yazık ki öneremeyeceğim” dediğinde
Demirel’den daha ziyade bu durumu gerek kendi anılarında gerekse bu yazıda
muttali olanlar şahsında değerlendirmeye bırakılır cinstendir. Üstelik rahmetli
Menderes’ten sonra o misyonun devamı olan ADALET PARTİSİ Genel Başkanlığı için
kendisini ilk dillendiren İdris Bey’dir. Bir gün, DSİ Genel Müdürlüğü de yapmış
olan Demirel’e giderek “Bizim bu işi yürütebilmemiz için, bizi silahla
vuranlardan sandıkla intikam almak için ve dahası kolay meşhur edebilecek
birisine ihtiyacımız var. Bana göre de bu adam siz’ siniz. Bize göre siz’ den
iyisi can sağlığı. Önümüze düşer misiniz”
telkinine “Ümit ediyorum ki bize ihanet etmezsiniz” uyarısını da ekleyiverir. Genel Başkan olduktan sonrada mütemadiyen
yanında olup destek veren odur. Arkadaşı Mehmet TURGUT’ un da Demirel’in
kabinesinde yer almasını, olağan üstü gün yaşandığı için “Bacına bakmayı göze
alıyorsan bende ölümü göze alıyorum” şartıyla sağlar.
Hatta
Parti içi Genel Başkanlık yarışında meşhur Sadettin BİLGİÇ karşısında dahi
Demirel’i desteklemiş bir iş adamı olarak bu nimetten istifade etmeyi zül kabul
eden bir anlayışla “Ben o Bakanlıkla çalışıyorum, onun için benden böyle bir
isim önermeyi beklemeyin” diyerek reddeden bir abide kişilik. Bu nasıl bir
duruş, izah etmeden aciz kalıyor insan.
Meşhur
gönül ve fikir adamı Fethi GEMÜFLÜOĞLU, bir gün İdris Beyin kapısını çalar.
Kapıyı İdris Beyin açtığını görünce yüzüne karşı “İdris, her gün bir deve
keserek günahını affettirmeye çalışsan dahi kendini affettiremezsin” sözünü
sarf ederek gerisin geriye dönmek istese de İdris Bey hemen koluna girerek
içeri alır. Demirel’e vermiş olduğu destekten böylesi tepkiler almasına rağmen
bu desteğin ranta çevrilmemesini izahata söz yeter mi?
Bu
gün itibariyle 90 yaşın üzerinde olan İdris Bey, her daim fakir fukarayı görüp
gözetlemiş, darda, sıkıntıda olanlara eli ayağı uzanmış birisi olarak bu yapıyı
her daim destekleyen bir Eşinin, yani TÜRKAN Hanımın olması, onun en büyük
zenginliğidir belki de. Tam bir Osmanlı Hanımefendisi, şuurlu bir Müslüman, bu
yönüyle Bey’inden fersah fersah ileride ama genç denilecek yaşta ebediyete
intikal ederek maşukuna kavuşmuş.
Seksen
ihtilali sonrası cezaevlerinde yüzlerce sağ görüşlü mahkûm her türlü fakru
zaruret içerisinde mağduriyetler yaşarken, dışarıda koli koli, henüz
jelatinleri açılmamış çok çeşitli giysilerin bu mahkûmlara dağıtılması bir
muamma olmayıp Hayme Hanım analarının evlatlarını düşünme merhametinde olduğu
anlaşılır. Yalnız cezaevlerine mi, kim bilir benzeri isimsiz kolilerin
ulaşabildiği kadarıyla onların aileleri başta olmak üzere ihtiyaç sahiplerine
ulaştırma eylemlerinden belki de bu hizmetlerin muhataplarının hiç haberi
olmadı. İşte O Hayme Hanım ki bu gün itibariyle naçiz bedeni toprak olmuştur,
velakin ismi en az üç beş okulda yaşatılmaktadır. Allah senden razı olsun HAYME
ANA. Şu son cümleyi yazarken bu fakir evladını gözyaşına boğdun ya, helal olsun
sana. Bu millet bünyesinde her daim HAYME analar, her daim Süleyman ŞAH’ lar
çıkarttığı gibi…
Arif
Nihat ASYA’ nın “Takdire açılan kapılar,
takdiri değiştiren dualar bilirim” şiirinde ki dualarla ebedi saadette, hep bu
zenginliklerle EFENDİMİZE komşu olursunuz temennisini kabul buyurunuz efendim.
İsa Yusuf ALPTEKİN:
Doğu Türkistan mücadelesinde bayrak
bir insandır. İdris Beyin anılarından geçtiği gibi bahsedeceğiz. Çin devletinin
doğu Türkistan üzerinde uyguladığı onca işkence ve sindirme politikası
karşısında bunalan bir kısım doğu Türkistan Türkü yani Uygurlar, memleketlerini
terki diyar etme mecburiyetinde kalırlar. Aylarca, yıllarca yer değiştirerek
kaçtıkları vatanlarında iki istikamet üzere yürürler. Arabistan ve Türkiye. İsa Yusuf ALPTEKİN de Türkiye’ ye ulaşanların
lideridir. Aynı zamanda Uygur Türk’lerinin son Devlet Başkanıdır. İdris Bey her
daim İsa Yusuf ALPTEKİN’ i ziyaret eder. Maddi ve manevi destek olmayı görev
bilir. Aralarındaki hukuk ileri derecede gelişir. Bir gün bu samimiyetten
hareketle ona “Sen mi kurtaracaksın Doğu Türkistan’ı İsa Yusuf Bey” diye
takılınca, İsa Yusuf Bey cevaben “Evet, benim Doğu Türkistan’ı kurtarmaya gücüm
yetmez ama o Öğretmene söz verdim” der.
Kendileri
büyük bir kafile halinde Himalâyaları aşarak son Çin sınırına yaklaşırlar.
Fakat geçit veren o yer kalabalık bir Çin askeri birlikle kontrol altındadır.
Bütün umutlar tükenmişken içlerinden biri İsa Yusuf ALPTEKİN’ in huzuruna
çıkarak, “Ben sizi bu geçitten sağ salim geçireceğim ama bir şartım var.
Türkiye’ye varınca Doğu Türkistan davasını unutmayacağınıza dair vereceğiniz
sözü kulaklarım iyice duysun” deyince İsa Yusuf Bey yüksek sesle “Kafile adına
Doğu Türkistan davasını unutmayacağıma söz veriyorum evladım” diyerek karşıdaki
kişinin talebini karşılamış olur. İdris Beyin takılmasına karşı “Kurtaramam ama
o Şehit öğretmene söz verdim, sözümün üzerine bu can bu bedenden çıkıncaya
kadar duracağım İdris Bey” diyerek kafasını önüne eğer. Malum o öğretmen canlı bomba olur ve o
geçitteki Çin askeri engeli öyle aşılır. İşte bir dava adamı. Sanki İdris Bey
ondan daha geri.
İdris
YAMANTÜRK büyüdükçe nüfus alanı da genişler. DEMİREL hükümetlerinde kılıcının
sağı da solu da keser. Ancak bu durumu ranta çevirmek ona göre değildir. Bütün
iş hayatında yasal meşrutiyetin dışına çıkmaz. Dönemin Sanayi Bakanı Mehmet
TURGUT’ la yakınlığını yukardaki cümlelerde belirtmiştim. Turgut ÖZAL mefhumunu
Demirel’e tavsiye ederek, DPT Müsteşarlığına atattıran Mehmet TURGUT ve beyan
etmemesine rağmen İdris Beyin kendisidir. 1971 muhtırasında Demirel şapkasını
alıp giderken Turgut ÖZAL’ da DPT Müsteşarlığından ayrılmak zorunda kalır.
Dönemin sıkıyönetimi ile ters düşen Turgut ÖZAL, ABD’ye gitmek üzere hava
alanına İdris Beyle gider. Çıkış yasağı olduğu için bir müddet alıkonur. O
dönemin meşhur “zehir hafiyesi” iç işleri bakanlığı yapmış olan Faruk SÜKAN’ a
ulaşılarak uçuşu gerçekleşir. Bir müddet ABD’de Dünya Bankasında çalışan ÖZAL,
ortalık sakinleşince Ülkesine döner. Önce ENKA adındaki bir şirkette çalışır,
bilahere İdris Bey’in şirketi olan PARSAN’ da Yönetim Kurulu Başkanı olur.
İTÜ
mezunları devletin birimlerinde etkinlikleri artarak devam eder. Bunlardan biri
de Üzeyir GARİH’ tir. Üzeyir GARİH ekalliyet olduğu için genelde arkadaşları
ona “Gâvur” diye hitap ederler. Gülüp geçse de zoruna gittiğini seneler sonra
İstanbul Hilton otelde karşılaştıklarında ”İdris maide 62’ yi biliyor musun” diyerek
belli eder. İdris Bey de “Hayır” deyince, Üzeyir GARİH “Lütfen okuyup bir
sonraki karşılaşmamızda kanaatinizi belirtirseniz çok memnun olurum” temennisinde
bulunur. Nitekim bir başka oluşumda karşılaşırlar. Üzeyir GARİH “İdris okudunuz mu” diyerek yanına yaklaşır.
İdris Bey de “Okudum Üzeyir Bey” cevabına, halen bana “Gâvur diyor musun”
deyince İdris Bey “Hayır, ben sana dün da “gâvur” demiyordum. Bahsedilen ayeti
okuyunca zaten demem mümkün değil Üzeyir” diyerek Üzeyir GARİH’İ rahatlatır.
Malumunuz bu Musevi iş adamı Üzeyir GARİH, Eyüp mezarlığında İslam mutasavvufu
“KÜÇÜK HÜSEYİN EFENDİ’yi” ziyareti esnasında mezarlık içerisinde
katledilmiştir. Yanılmıyorsam KÜÇÜK HÜSEYİN EFENDİ, Ankara Gölbaşında metfun
olan Hasan BURKAY Hz.lerinin Şeyh’inin silsileyi saadetinin içinde görünen bir
gönül adamıdır.
İdris YAMANTÜRK yaşı bir asra
yaklaşmasına rağmen halen iyi bir Türk Ocaklıdır. Orası ile irtibatını hiç
kesmemiştir. Türk Ocakları çevresinde edindiği dostlarından biri de meşhur
tarihçi Prof. Zeki Velidi TOGAN’ dır. Malumunuz odur ki Zeki Velidi TOGAN Başkurdistan Türklerindendir. Orada doğmuş ve
Rus Çar’ına karşı orada mücadele etmiştir. Bolşevik komünist ihtilalinin bir
numaralı adamı olan LENİN’ le Moskova’da aynı okulda sınıf arkadaşıdır. 1917’de
Ekim İhtilali öncesi Rusya Çar’larla yönetiliyordu. Sosyalist veya Marksist
fikir hareketi önünde duramayan ÇAR yıkılıp gitti. Lenin’ le beraber Çar’a
karşı mücadele verilirken “Halklara özgürlük. Her halk kendi kaderini tayin
edebilme serbestisine kavuşacaktır”
fikrine inanmış Zeki Velidi TOGAN ihtilalden sonra arkadaşı Lenin’e bu
sözü, bu vaadi hatırlatır. LENİN “Sosyalizm aleyhine olabilecek hiçbir sözüm
geçerli değil” deyince Zeki Velidi TOGAN’ nın dünyası başına yıkılır. Ayni
safta, ayni amaçla omuz omuza mücadele veren hemşerisi Kazan-Tatar Türk’ü
Sultan GALİYEV başını kurtaramaz ama Başkurdistan Türk’ü TOGAN bir yolunu bulup Avrupa üzerinden Türkiye’ye
kendini atar. Tıpkı ayni mekânda, ayni endişelerle, ayni güzergâhı takip ederek
Türkiye’ye kapağı atmış bir diğer hemşerisi Prof. Abdulkadir İNAN gibi. Bu Zeki
Velidi TOGAN ki Milli Şef İnönü döneminde Türk’çüsün diyerek bir yıl mapus
yatırıldıktan sonra berat etmiştir.
Zeki
Velidi TOGAN iyi bir tarihçidir. Kendi döneminin İsmail Hami DANİŞMENT, Nihal
ATSIZ ve Nurettin TOPÇU ile beraber düşünce hayatının önemli
âlimlerindendirler. İdris Beyin hatıralarında anladığımız kadarıyla Zeki Velidi
TOGAN’ la Nihal ATSIZ
aynı ekolün insanıdır. Nurettin TOPÇU ile taban tabana zıt görüş üzere olurlar.
Nihal ATSIZ Anadolu’ya sonradan gelerek bu toprakları Vatanlaştırmış Milletin,
Türk dünyasının şubelerinden biri olduğu tezine karşı Nurettin TOPÇU “Anadolu milleti” diye bir söylem ortaya
çıkartır. Yani ne mantıklı bir geçmişi ne de Orta Asya Türk coğrafyasıyla bir
bağ kurar. Topçu’nun “Anadolu Milleti” dediği bu coğrafyada yaşayan insanlara
ataları olarak Etileri, Sümerleri gösterir. Nurettin Topçu dini konuda da
samimi biri olarak lanse edilse de bu gün de örneğini gördüğümüz İslam
Sosyalizminin en önemli temsilcisi sayılır. Cumhurbaşkanımızın Necip FAZIL
ödülünü verdiği Nuri PAKDİL gibi bir şey. Nihal Atsız’ın “Türk DÜNYASI” gibi
bir derdi hep olmuştur. Anadoluculuk fikrine hiç itibar etmemiştir. Bu fikri
irfanımıza sunulmaya çalışılmış palyatif bir çalışma olarak görmüş. Türk
dünyası demekten imtina eden veya bu gerçeğin karşısında eziklik duyan bir
takım ekalliyet meşrepli aydınların yanında durduğu durumdur bu.
1987’de
Turgut ÖZAL, seçim kanunu değiştirecek %36 oy aldığı zaman huzuruna çıkarak
“Aldığınız bu oyla anayasayı değiştirme gücüne ulaştınız” deyince ÖZAL eliyle
“Sus” işareti yaparak “Senden başka kimse bu hesapla gelmedi” der. İdris
YAMANTÜRK bu teklifi yapmasındaki gaye Parlamenter sistemde koalisyon
Hükümetlerinin gerektiği kadar Ülkeye faydalı olamadıklarını ima etmek ister.
Yapmış olduğu imanın da ÖZAL tarafından anlaşılarak “Sus” işaretiyle
uyarılması…
Halkın
feraseti her daim çok önemlidir diyen İdris Bey, Halk adına iş yapma
potansiyeli olan her kesimle çok rahat temas kurar. Öngörüleri isabetli
olmuştur hep. Mesela 27 Mayıs ihtilalinin faturasının Türkeş’e çıktığını beyan
eder. Onun içindir ki TÜRKEŞ’in iktidar olması mümkün değildi der. Sebebi ise,
seçmenin üçte ikisinin vicdanına mahkum olduğu için marjinal bir noktada
kalması tabiidir. Hal böyleyken bir de Rahmetli Muhsin Bey’in ayrılması
Türkeş’in daha da marjinalleşmesine vesile oldu. Kim bilir belki de yüzde bazında
bugünkü aralıkta olmasını en başta kendi istiyordu. Öyle bir sonuçta istikrar
göstermesi belki kendi isteğiydi. Yanlış anlaşılmasın TÜRKEŞ benim arkadaşımdı.
YAZICIOĞLU’ nu da çok severdim. Telefon eder gelirdi, telefon ederdim gelirdi.
Ancak “milliyetçilik” toplumun ortak değeridir. Bu adla bir parti olmamalıdır.
Tıpkı Atatürk’ün adı veya İslam adının kullanılması toplumu böler ifadesi
isabetli olup, gelinen nokta itibariyle kendisini göstermiştir.
İdris
YAMANTÜRK, sağın her yelpazesinde adı saygıya değer olduğu için bu özelliğiyle
kendinden bekleneni de yapma gayreti içinde olup nemelazımcı olmamıştır. Muhsin
YAZICIOĞLU ve Ökkeş ŞENDİLLER ile defalarca görüşmüştür. Yazıcıoğlu’nun ayrılık
hareketini bir türlü anlamlandıramadığını bu bölünmüşlüğün telafisi için TÜRKEŞ
ile dahi görüşse de Avukat Galip ERDEM merhumunun telkiniyle fazla üzerine
gitmediği kendi beyanıdır.
Bu
yazının başında beri kalem oynattığımız bütün tespitler ve tahliller, bir
asırlık ömrüne henüz son noktayı koymadan, kültür hayatımızda emsali az görülen
hatıralarını büyük bir emek ve sabırla kayıtlara geçiren GÜR-İŞ’in patronu,
ömür boyu Türk Ocaklı, Süleyman Demirel’i keşfeden, Tevfik İleri’nin bacanağı,
Mehmet Turgut’un arkadaşı ve dahası Türkan Ana’nın muhterem eşi İdris
YAMANTÜRK’ e minnet şükran ve afiyetler dilerken son sözü kendine bırakalım;
“Üzerinde
yaşadığımız bu topraklar, Malazgirt’te Anadolu’nun tapusunu alanlar ile
istiklal savaşında yurdumuza sahip çıkanların bize emanetidir. Bunu başaranlar,
yaptıkları işe inanan, insanüstü bir gayretin, azmin ve sabrın sahibi idiler.
ALLAH onlardan razı olsun. Bize teslim edilen vatanımızı daha mamur hale
getirmek, milletimizi refaha kavuşturmak ve çağdaş medeniyet seviyesinin
üzerine çıkarmak için durmadan çalışmak bir vatandaşlık görevidir.