5 Aralık 2015 Cumartesi

İskilipli İbrahim Ethem Hazretleri (1887-1963 Ankara, Altındağ) - Sıddık DEMİR

İskilipli İbrahim Ethem Hazretleri 
(1887-1963 Ankara, Altındağ)
Gizlendi burada kâmil insan
Mensubu şah-ı cenabı Gavsı Geylan
İbrahim Etem İskilipli
Allah deyip etti, azmı Yezdan
Mustafa Asım Köksal (Hz)
Çankırılı Astarlızade Hilmi Efendi adıyla meşhur mutassavvufu anma toplantısındayız. Yanı başımda ki koltukta oturan beyi, İbrahim Etem Hz’lerinin torunu Mimar Galip Bey diyerek  tanıştırdılar. Silüeti nurlu, orta yaşın üzerinde görünen Galip Bey’in belki de ilk defa böyle bir toplantıya katılmış olması ve toplantıyı sonuna kadar pür dikkat ve heyecanla takip etmesinden kendini belli ediyordu.
Söze Mustafa Asım Köksal’ın  mürşidi İbrahim Etem  mi, yoksa ilk dönem gönül adamı ve Horasan Belh hükümdarı  iken tacı tahtı bırakıp kutsal mekânlara seyri sülük yapan İbrahim Etem mi diyerek  girdik. Muhatabım Galip Bey anlaşılan odur ki birinci İbrahim Etem Hazretlerini duymamış. Asım Köksal Hoca efendinin hocası olan İbrahim Etem’in torunuyum deyince muhabbetimiz o yönde gelişti. Göl dibinden su eksik olmaz derler ya; Hazretin torunu Galip Bey ile daha sonra da teşriki mesaimiz oldu. Dedesi ile ilgili dedesinin yakın bağlılarından Dursun Güler Bey ile, lisans tezi olan başka kardeşimizin hazırladığı dokümanları verdi. İkili sohbetimizde dedesinin hali karşısında, kendisinin “ onun büyüklüğü altında kendimi ezilmiş, bir köşeye sıkıştırılmış, ona layık bir evladın çocuğu olamamanın sıkıntısını gittikçe daha fazla hissediyorum” demekle ihtiva etmektedir. Nurlu bir silüetin sahibi torun Galip Bey’in deryayı daha iyi  tanıması, ondaki derinliği yakalaması ve hal ehli olması temenni olur.
Belh Sultanı İbrahim Etem Hz. lerine “Ne yapıyorsun geçimin ne ile ? ” diye sual eden bir gönül erine “ Gönül bekçiliği yapıyoruz, burada bulursak yiyoruz bulamazsak şükrediyoruz” diyerek cevap verince tekrardan o zatı muhterem gülümseyerek “Eren; Horasanın köpekleri de onu yapıyor, onlarda bulursa şükrediyor bulamazlarsa sabrediyor, bu haliniz öyle dikkate alınacak bir hüner değil ki…”
İbrahim Etem Hazretleri “Peki siz nasıl davranırsınız” dediğinde zatı muhterem “ Biz bulursak veriyor, bulamazsak şükrediyoruz.” der. Ve şu veciz ifadeyi peşinden ekleyerek İbrahim Etem’in olgunlaşmasına bir nebze katkıda bulunur.
Hast-ı Tac-ı arifan ender cihanıber çarı terk
Terk-i dünya, Terk-i ukba, Terki hesti, Terki Terk.
Bizde Ebussuud Hz ve İskilipli Atıf Hocayı yetiştiren İskilip’in cumhuriyetin başlangıç döneminde yaşamış olan büyük gönül adamı  İbrahim Etem Hz’lerini okuyuculara tanıtalım.
İbrahim Etem Hazretleri
Özgeçmişi
Kendisine II. İbrahim Etem  diyerek konumunu belirlemeye çalışacağımız Etem Hz’leri Çorum İskilip’te dünyaya gelir. İslami kültür ve ritüellerin yoğun olarak yaşandığı bir belde olan İskilip önemli bir kültür ve âlimler barındırır. Onun içindir ki İbrahim Etem Hz’leri bunlardan haberdar olan bir çevrenin kucağında bulur kendini. İstidadı veya eğilimi doğrultusunda aradığı insani merakını giderici kitapları, ibadet ve taadını yapacak ortamı bulmakta zorlanmaz. Ta küçük yaşta bir takım olağan dışı haller zuhur eder kendisinden büyüklerin şahit oldukları. Çocuklarının gelişiminde normal olan çizgi dışı oluşumunu merak eden büyükleri bu halden endişe duyarlar.
İbrahim Etem Hz’leri İskilip ve Kastamonu da uzun müddet medrese tahsili görür. Klasik İslami kaynakları gözden geçirerek dünyevi ilim edinmiştir. Mevlana’nın Mesnevisini de okumak ve anlamak için çok uğraşmışsa da orijinali Farsça yazılı olan bu eseri anlamlandırmada yetersiz kaldığı için bu konuda kendisine yardım edecek birini hep aramıştır. Öyle ki bu müşkülatın çözümü için “Mesneviyi ve Mevlana’yı anlama fırsatı ver, anlayan birini gönder, yoksa öyle birini yarat” diye dualarda bulunur.
Mesnevi Hocası
İskilipte devlet memurluğu yapan bir zatın kayınpederi olan Fazrullah Rahimi kızını ziyaret bahanesi ile İskilip’e irtikal eder. İskilip merkez camisinde namazdan sonra müezzine “Bu beldede sohbet edecek gönül adamı yok mu” diye sorar. Camii görevlisi böyle birine götürür. Rahimi Efendi bir gün sonra camii görevlisine tekrar sorar. “Dünkü zat benim aradığım gibi çıkmadı başka birileri daha olmalı” der. Görevli “Genç bir kardeşim daha var, seni birde ona götüreyim” der ve beraber iki katlı bir evin kapısını çalarlar. Üst katta merdivenin başında onun siluetini gören Rahimi Efendi Camii görevlisine dönerek ben ardağımı buldum gidebilirsin evlat der ve merdivenden yukarı doğru çıkarak huzura varır. İbrahim Etem Hz’leri de aşağıdan yukarı muhatabını süzdükten sonra “Oh nihayet beklediğim  o ana kavuştum” diyerek tanış olurlar.
Fazrullah Rahimi Efendi “İbrahim Etem ben sana mesneviyi öğretmem için memur edildim. Derslere hemen başlamamız lazım, ancak Mevlana-Şems ikilisinden olduğu gibi görevimi tamamlayana kadar beni hep dinleyeceksin. Soru sorarsan benim görevim biter ve çekip giderim. Tek şartım budur” der. Eğitim tam altı ay sürer. Eğitim sonlarında İbrahim Etem Efendi Mesnevide bir şerh misali bana göre de bunun anlamı şöyle olamaz mı? Dediği anda Rahimi Efendi “Şuan itibari ile benim vazifem tamamlandı” diyerek bıçak gibi eğitimini keser ve İskilip’i terk eder. Son söz olarak  “Sen zamanın “Teki” ve yolunun en yüksek mertebesine ulaşacaksın” der.
İbrahim Etem Hz’leri gerek mesnevi eğitiminde gerekse medrese hayatında Arapça ve Farsça dillerini de  öğrenmiş olur. Zahiri eğitimini tamamlama sürecinde “Ledunni” tasarruflar sağlayan şeyhi Üstad-ı Enbiyazade Mehmet Hilmi Efendiden icazetini aldıktan sonra irşada memur edilir. İbrahim Etem Efendinin Kadiri silsilesinin önemli bir halkası olduğu bilinir. Kendisine postnişin verilmesi tasavvuf geleneğinin olmazsa olmazlarındandır. Enbiyazade Hilmi Efendi ile İbrahim Etem Efendi arasındaki usta çırak ilişkisine dair veri sıkıntımız gözden kaçmamaktadır. Mesela İbrahim Etem Hz’leri kendinden sonra  posta oturacak olan M.Asım Köksal Efendi arasında ki ilişkiye benzer bir hal mevcut bilgilerimizde yoktur. Rabbani tasarruf  belki de öyle tecelli etmiştir. Bunu biz çözemeyiz.
MİLLİ MÜCADELE YILLARI
Milli mücadele yıllarında Çankırı Kastamonu ve özellikle Ankara ve ilçelerinde camii  ve odalarda halkı düşmana karşı direnmeye ve vatan savunmasında canlı ve dinamik olmaya yönelik faaliyetleri olur. Birliği bozucu isyan ve fitne gibi zararlı oluşumlar aleyhinde seri konuşmaları merkezi hükümete karşı güven ve yardımı esas alan gayretleri o günün bürokratlarının gözünden kaçmamıştır. Başta M. Kemal Atatürk olmak üzere mücadele ileri gelenlerce defalarca görüşmeleri olmuştur.
Tekke ve zaviyelerin kapatıldığı bir ortamda Atatürk kendisine isterse tekkesini açarak irşad vazifesine devamı yönünde fikirlerini beyan etmişse de Efendi Hz’leri; Tekke ve zaviyelerin kapatılması yerinde olmuştur. Çünkü yıpranmış ve eğitim yuvası olmaktan çıkmıştır” demekte dir.
Atatürk, Efendi Hz’lerine; Ulus-Rüzgârlıda büyük bir arazinin tapusunu milli mücadele de ki yararlılığından dolayı “Al bu tapuyu hem sen hem senden sonrakiler sıkıntı çekmesin” der. Efendi Hz’leri reddeder. “Olmaz paşam kabul edemem, fakirin bu arsada zerre kadar hakkı yok. Bir damla terim düşmüş değil. Hak etmediğim bir şeyi nasıl kabul ederim, size tavsiyem böyle bir şeye ön ayak olmayın, buna hakkınız yok. Mesuliyeti çok büyüktür” dediği zaman Atatürk;  “Hayret böyle birine hiç rastlamadım”.diye söylenir,
“Mala mülke olma mağrur, deme var mı ben gibi, Bir muhalif yel eser savrulur harman gibi” demenin tam zamanı. Atatürk; “Madem öyle yinede ben sana bir izin belgesi vereyim. Türkiye’nin neresinde olursa olsun faaliyet göster. Kimse sana dokunamaz” der.
Milli mücadele yıllarında Etem Hz’leri halkı hazırlamanın yanında geceleri uzun uzun dua ve niyazda bulunur. İşgal edilmiş vatanımızdan düşmanlarımızı uzaklaştır diye her duadan sonra kalbine gelen bir ilhamla irkilir. Henüz beşikte olan çok sevdiği Necati adındaki oğlunu verirsen duan kabul olur babında ilham birden çok zuhur edince Efendi Hz’leri “Memleketin kurtuluşu için feda olsun” babında hissiyatı, varlığını kuşatan iradeye ulaşınca beşikteki Necati ruhunu teslim eder. Ne ilginçtir o gecenin sabahında düşman ordusunun bozulduğu ve çekilmeye başladığı haberini alırlar.
İBRAHİM ETEM HZ’LERİ VE SİYASET
Atatürk ile bir görüşmesinde “Siyaset konusunda ne düşünürsün Hoca” sorusu sorulduğunda Etem Efendi; “ Paşam biz halkı din ahlak ve terbiye bakımından irşad ederiz. Bizim vazifemiz bu. Siyaset de sizlerin işidir. Herkes kendi işini yapmalı ve yaptığı işte de en iyi olmaya çalışmalı” diye cevap verir.
İbrahim Etem Hz’leri 1951 de Ankara Keçiören’e gelerek öldüğü tarih olan 1963 yılına kadar burada ikamet eder. Dolayısıyla o dönemin siyaseten çalkantılı yıllarına şahit olur. Kanat önderi olarak bilindiği için kendisinin değil de siyasilerin istifade edeceği desteği almak için kapısı zaman zaman aşındırılır. O dönem de  DP ve CHP çok şiddetli siyaset yapmaktadır. Etem Efendinin duasını almak bile onlar için büyük bir moral olacağından sırası ile önce Merhum Menderesin partisinden, bilahare İnönü’nün partisinden dua almak için huzura çıkarlar. Etem Efendi her iksine de olur cevabı verdikten sonra ikindi namazının ardından yaşadığını şöyle anlatır;
 “Ya RABBİ mülkü millet hakkında hayırlı kararlar verip uygulamak isteyen hangi parti ve ekibi layıksa sen iktidarı onlara ver”. gibi temennide bulunmayı daha düşünürken aniden “iki koluma iki kuvvet çullandı ve beni yüzüstü yere kapakladılar. Üzerime kuvvet uyguluyorlar, canım çıkacakmış gibi ter içinde kaldım. Bir testereyi elimin üzerine koyarak şuradan mı yoksa gövdeye yakın yerden mi keselim diye sesler işitiyordum. Derken zoraki bir şekilde kafamı kaldırarak ufuklara bakar gibi oldum. Tam o sırada Peygamber Efendimiz mübarek eliyle işaret ederek “Bırakın, bu kadarı İbrahim’e yeter” dediğini duydum. O iki kuvvet beni bıraktı. Baktım ki sağımdaki Abdulkadir Geylani, solumdaki de Ahmet-el Rufai hz’leri. Geylani Hz’leri sert bir şekilde “Evladım sen kime ve niçin dua edecektin.” deyip kayboldular. Az daha velayet elimden alınacaktı” demektedir.
İbrahim Etem Hz’leri bir Cuma günü Hacı Bayram’da Sait Nursi Hz’leri ile karşılaşır. Ona; “Evlen, otur, mazbut bir hayatın olsun, hükümet ile uğraşma ibadetine devam et” diye tavsiyelerde bulunur. Sait Nursi Hz’leri de ona; “Hapishaneden çıkamıyorum ki nasıl evleneyim.” der.
Görüldüğü gibi, gerçek bir mürşidi kâmil günlük siyasetle uğraşmaz. Bu anlamdan da ağırlığını hiçbir tarafa koymaz, Onlar büyük siyasetlerin insanlarıdır. Seçilmiş kişilerdir. Yanlışları hemen karşılık bulur, düzeltilir.
27 Mayıs ihtilal sonrası Rahmetli Menderesin idam edilmemesi için Etem Hz’leri şöyle niyaz eder; “ Ey ALLAH’IM Adnan senin Habinin atalarından birisinin ismi, onun hatırına bu kulunu idamdan kurtar, onu bağışla diyerek dua da bulunur. Kalbine gelen ilham şöyledir; “Onun şehit olmasını ahirete temiz gitmesini istiyorsan dua etme. Onun büyük bir hatası var. O hatadan temizlenmesi için şehit olması gerekir. Kefaretini orada ödeyecektir.” Ya RABBİ sen daha iyisini bilirsin dedim diyerek dua dan vazgeçer.
İBRAHİM ETEM HAZRETLERİ VE OLAĞAN ÜSTÜ HALLERİ
Halifesi M. Asım Köksal’a:  “Henüz gençtim. Beni alıp gökyüzüne çıkardılar. Sonra da dediler ki kâinata nazar et. Nazar ettim kâinat toplanıp yeşil bir top haline geldi. Dediler ki gördüğün bu şeriattır. Tekrar nazar et dediler. Kâinat kırmızı bir top haline geldi. Dediler ki tarikat, tekrarında kâinat beyaz bir top haline geldi hakikat, tekrarında beyaz bir top haline geldi dediler marifettir. Bu dört esasın sırları da o zamanda fakire çözdürüldü” diye anlatırmış.
İbrahim Etem Hz’lerinin; Kalbi ALLAH sevgisinden başka bir şeye meyletse elinden uçar gider. Beşikteki oğlu Necati’nin darül bekaya irtikalinden sonra ilkokul çağlarında olan torununa elinden olmadan fazla ilgi gösterme olayını M. Asım Köksal Hz’lerine “Bu çocuğu da kaybedeceğim Asım Bey oğlum” der. “Kalbimde ALLAH sevgisinden başka sevgiye yer verirsem Yüce ALLAH hemen elimden alır”. Aradan kısa bir zaman sonra torunu da rahmetli olur.
Ankara’ya hicret edişinin en önemli sebebi yerine geçebilecek er kişiyi irşat ederek emaneti ona teslim etmek. Bu er kişi M. Asım Köksal Hz’leri dir. İlk tanıştıkları günü takip eden dokuz ay bu emek üzere halifesini meclisinde tutmuştur. M. Asım Köksal Hz’leri anlatıyor;
“Her ne kadar Hazretin yanında yer aldımsa da, sanki gönlümü iki sevgiliye vermiş durumda idim. Önceleri Mahmut Sami Hz’lerin den ders alayım derken karşıma Etem Hz’leri çıktı. Bu sıkıntıdan gördüğüm bir mana üzerine kurtuldum. Manamda bir dağ başındayım abdest alacağım. Su arıyorum. Dağın dibinde deniz var ama ulaşmak zor. Sağa sola derken bir baktım yanı başımda pırıl pırıl bir su var. Hemen abdestimi aldım. Anladım ki o çağlayanda abdest aldığım su İbrahim Etem Hz’leri, derinlerde ki deniz ise Mahmut Sami Hz’leri dır. Hemen Etem Efendiye intisap eyledim” der.
İbrahim Etem Hz’leri Ankara’ya geldiği yıllarda kaldığı gecekondu bir evde hayatının belirli günlerinde sohbet ederek bağlılarının olgunlaşmasını sağlar.
Prof. Dr. Seyit Mehmet Şen ağabeyde bizzat İbrahim Etem Hz’lerinin halifesi Asım Köksal Hz’lerindan dinlediği bir bilgiyi hemen buraya almak istedim. Bahsi olan gecekondu da bir sohbet esnasında evin kapısının güçlü bir şekilde çalınması üzerine “Kapıya biriniz baksın” talimatı verir. “Kimsecikler yok efendim” bilgisi üzerine, kapı aynı şiddetle tekrar çalınır. Tekrardan “Biriniz baksın, bir misafirimiz var herhalde” uyarısı üzerine yine kimsenin olmadığı bilgisi üzerine sohbete devam eder. Üçüncü defa kapı aynı şiddetle çalınınca Efendi Hazretleri kapıya kendisi gider. Bakar ki ayakta zar zor durma gayreti gösteren sarhoş olduğu her halinden belli olan bir adam. “Buyur evladım ne istemiştin” deyince, sarhoş olan adam “Efendim ben sizin sohbetinizi dinlemek istiyorum ama beni içeri almıyorlar” deyince Efendi Hz’leri “Gel evladım” diyerek içeri alır. Önce elleri ile yüzünü yıkar. Bilahare yanına oturtur. Bu olaydan sonra o sarhoş,iyi bir derviş olur.
İbrahim Etem Hz’leri 1963 yılı Ramazan ayında HAK’ka yürür. Son nefesinden önce takma olan dişlerini avucunun içine alır. Bilahare elleri açılarak takma olan dişleri alınmak istenir, fakat  ne mümkün açılamaz.
Hacı Bayram Camii imamlarından kırklardan olduğu sanılan Kasım Efendi vasiyeti gereği cenazeyi yıkar. Kefenlemeden önce mevtanın kulağına eğilerek usulce “Dişlerin sana burada lazımdı Etem Efendi orada işine yaramaz ver onları bana” dediğinde yine usulca cesedin avucunun açıldığı ve Kasım Efendinin dişleri aldığına şahit olunur. Kasım Efendi; ayrı yeten hastalığının başından beri olduğu gibi cenaze defin edilirken  de Abdulkadir Geylani ve Ahmet-el Rufai Hz’leri baştan  olmak üzere on pir-an, devamlı oradaydılar” der. Cebeci Asri  Mezarlığı 194 ada ve 176 parsele defnedilir.
ESERLERİ: Divan-ı Refi Kolayı, İbrahim Hakkı Divan-ı, Battal Gazi Gavazatnamesi, Delailül Hayrat, Gülistan, Divan Şeyhi
Vesselamün alelmürselin velhamdülillahi rabül alemin. 

1 yorum:

  1. necati oğlu diye yazılmış fakat necati değil cemalettin dir bilgilerinize

    YanıtlaSil