İRAN PEHLEVİ HANEDANLIĞI VE İSLAM CUMHURİYETİ
(Geçmişten Bugüne İran)
Sıddık DEMİR
Yaklaşık
yüz elli yıldır hüküm süren İran Kaçar Hanedanı Kaçar Şahının kurduğu ve başına Rıza Hanı
geçirdiği “Kazak Tugayı” tarafında darbe yapılarak son bulur. 1921 den itibaren
Rıza Han devleti yönetir. 1925 de Şah unvanıyla ve takip eden yıllar da taç
giyerek iktidarını garanti altına alır. Kendi kültürlerinden kaynaklanan
“Pehlevi” unvanını da isminin sonuna ekleyerek Rıza Şah Pehlevi hanedanı resmen
başlamış olur. Pehleviler dönemi olarak bilinen tarihi süreç baba Şah Rıza ve
oğlu Muhammet Rıza Şah’la kaimdir. Yalnız oğul Muhammet Rıza Şah iktidarını
tamamlayamadan 1979 da Ayetullah Humeyni’nin başını çektiği bir halk
ayaklanmasıyla ülkeden kaçmak mecburiyetinde kalır.
İran da kısa süreli iktidar değişikliğinin en
önemli ve baş faktörü yer altı zenginliklerine sahip olmasıdır. Dünya enerji
politikalarının her türlü alan bulduğu bir coğrafyasına karşı bir darbeyle
iktidar olan Rıza Han’ın iktidar oluşunun temel etkeni bu zenginliktir. Yeni
hanedanla kendi menfaatlerini kollayan emperyal devletler leşe konmuş akbaba
gibi bütün siyasi entrikalarla birini getirmekte ve birini götürmektedir. İran’ın çok zengin
petrol yataklarına hayati ihtiyaçları olan devletler (Kuzeyde Sovyetler,
İngiltere, Fransa ve ABD) İran’ın zenginliklerinden pay almak için kıyasıya
yarışırlar. Kaçar Hanedanına karşı ihtilal yapan Rıza Han da İngilizler
tarafından desteklenir. Ne yazık ki 20. yy’ın
rol model medeniyeti batı medeniyeti olduğu için yeni çağda İran, Türkiye ve benzeri İslam
devletleri yönünü buraya çevirmişlerdir. İran’da kendi halkı için batı
medeniyeti ve onun kurumlarını ülkelerinde tesisi etme noktasında çok
gayretlidir. Kendi inançları olan Şiilik ekseni etrafında bir ulus olarak
kalmak isteyen kesime rağmen esen rüzgâra karşı durulamaz. Hâlbuki batı
medeniyeti temsilcileri olan devletlerde İran’ın zenginlikleri üzerinde oturmak
için birbirleriyle amansız mücadele içinde görünürler.
İran’da
Rıza Şahla devam eden monarşi yönetim anlayışı 1979 İslam Cumhuriyeti kurulana
kadar devam eder. Modernleşme bahanesiyle batılılaşma eğilimine geleneksel
kültüre rağmen devam eden Şah Rıza Pehlevi, İran’a ve milli değerlere bağlı
milliyetçi bir tarzı iktidarı boyunca hep kollar. Demokratik kurumlar ve
yürütmede ciddi kadroların olmaması, İran’ı bir aşiret devleti gibi yönetir.
Kendisinden önceki hanedan olan Kaçarlar’ın önemli bir değişiklik olarak
kurdurttuğu ve kendisini de başına geçirdiği “Kazak Tugayı” kullanılarak darbe
yapmıştı. 2500 kişiden oluşan Kazak tugayı başarılısına bir de dış destek
İngilizler. Bu tugay ülkenin en modern ve etkili askeri birliğiydi.
Rıza Han henüz iktidar olmadan önce 1. Dünya
savaşı sırasında ülkenin bölünmesi yönündeki birçok ayrılıkçı hareketlerin
bastırılmasında faal olarak bulunmuş ve başarılı olmuş bir askeri sicile de
sahipti. Batılılaşma dönemi hız kazandığı Kaçar hanedanlığından başlayarak
devam eden bir süreçtir. Devlet kurumlarının ve özellikle mali yapının oluşması
için yabancı teknik elemanlar bile kullanırlar.
Şah Rıza döneminde İran milliyetçi bir tavırla devleti modernleştirme
yönünde birçok reformlara imza attı. Kendini iktidar yapan İngilizlerin aşırı
isteklerini frenledi. Üretilen petrol gelirleri üzerindeki yetersizliği bahane ederek
geliri artırıcı yönde anlaşmalarla İran’ı rahatlatır. Komşularıyla anlaşarak
var olan problemlerin çözümü yönünde gayret etmiştir. Eğitim ve diğer alanda
okullaşmada başarılı olunur. Farsçayı resmi dil yaparak ilk defa devletinin
adını İran olarak tescilledi. Önceki dönemlerde “persiya” olarak bilinen adı
yasaklandı.
Avrupa
vari bir hayat anlayışını uygulamak istediği için halk içinde özelliklede ulema
tarafında ciddi homurdanmalarla Rıza Şah kısa sürede yıprandı. 2. Dünya
savaşında işin tuzu biberi oldu. Siyasi cinayetler, başkaldırı kıpırdanmalar
sonrasında kendini gösterdi. Almanya,
Sovyetleri 1941 de işgal ettikten sonra İngiltere ve Sovyetler Rıza
Şahtan Alman teknisyenleri ülkesinden çıkarmasını isterler. İngilizlerden de
aynı talep gelince İran’ın işgali olur. İngiltere ile Sovyetler oğul Rıza Şahı
başa geçirir. Savaş sonrası bu iki gücün yanına ABD de katıldı. Kuzeyde de
Sovyetler Azerbaycan’ı işgal ederek Tehriz’e kadar girer. Zamanla babasının
açtığı yolda reformist hareketlere giren oğul Şah ilk fırsatta Petrolü
millileştirdi. Bu durum ilgili devletleri çok rahatsız eder. Bir ara sokak
gösterilerinden korkarak yurt dışına kaçan Şah, 1953 yılında tekrar gelerek
yeni uygulamalarına devam eder. 1963 yılında yine büyük birleşim çıkar.
Modernleşmiş ordu sayesinde bu krizi de atlatan Şah ABD ve İsrail’in yardımıyla
Ulemadaki muhalif yapılara karşı önlem alır. Bu anlaşma ile Ayetullah Humeyni’yi
Türkiye’ye sürgün eder. Humeyni bir müddet sonra Irak’a geçer. Oradan da
Fransa’ya. 1979 yılına kadar kaldığı Fransa’da Şaha karşı halk harekâtı lideri
olarak bir gece Tahran’a iner. Halk hareketi karşısında kanlı tedbirler dahi
çare olamadığı için Şah Rıza ülkeyi terk eder.
Sene
1979 ve Humeyni liderliğinde yeni bir devlet kurulur. Adı İran İslam Cumhuriyeti. Lideri uzun dönem sürgün hayatı yaşamış
Ayetullah Humeyni’dir. Bundan böyle mollaların hâkim olduğu bir iktidar
mücadelesi yaşanacaktır. Çünkü yeni bir
devrim ve her devrimin kendi uygulaması söz konusu. Adından da belli olduğu
gibi İslam Cumhuriyeti hemen her alanda bu devlet yapısı kendi karakterini
uygular. Mollalar imtiyazlı sınıfı oluşturur. İlk İslam Cumhuriyeti cumhurbaşkanı
seçimle seçilir. Ama bir yıl dayanmaz. Tekrar anarşik olaylar ve gayri
memnunlar derken Irak-İran savaşı başlar. Irak-İran’a saldırır. Savaş sekiz yıl
sürür. Bu zaman zarfında İran kendi içinde kenetlenir ve devrim güçlenir. İran Şii merkezli bir devrim anlayışını radikal seviyede
uygulamada başarılı olur. Şia inancında ki Ayetullahların yanılmazlık anlayışı
devrimlerin gerçekleşmesine sebep olur. Velayeti fakih inancı bir Ayetullah
ölünce diğerinin geçmesinin gerekliliği Cumhuriyetin yaşamasını sağlar. Humeyni
1989 da hakka yürüdüğü vakit “Velayeti fakih” müessesi işletilerek dini lider
seçilmiştir. Ayetullah Humeyni’yle başlayan batı karşıtlığı İran’ı modern dünya
da uzaklaştırdı. Çünkü o Batı İran’ı devrimden sonra sömüremiyordu.
İran İslam Cumhuriyeti kendi sistemlerinin
yerleşmesi için devrim ihraç kararıyla emperyal devletleri daha çok kızdırır.
Özellikle ABD’nin koruma altına aldığı İsrail’e karşı İran’ın hamleleri onu
çileden çıkarır. Halen günümüze kadar intikal eden bu istenmeyen tablo
civardaki bütün ülkeleri endişelendirir. İran’ın devrim ihracının göstergesi
Hizbullah örgütünün ön Asya’da ki bütün İslam devletlerinde varlığıyla görülür.
Hedef İsrail olduğu için ABD en şedit yaptırımlardan kaçmaz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder