DEVLET OLMA VETİRESİNDE MHP SİYASETİ
Sıddık DEMİR
Başkent’in
Gölbaşın ilçesinde bir garavanada yaşayan Vecihi Öğütçüoğlunu on, on beş günde
bir ziyaret ederdik. Selçuk Özdağ ve Göktürk Mehmet Uytun ile beraber yapmış
olduğumuz mutat ziyaretlerimizde derinine sohbete girerdik. Kendileri 27 Mayıs
ihtilalinde önemli rolü olduğu için sohbetimizin yoğunluğu o yönde olurdu.
Bizim dışımızda seyrekte olsa başka önemli misafirleri de olurmuş.
Anlattığına
göre, yüzbaşı rütbesindeyken apoletleri sökülerek yapmacık bir suç isnat
edilmek kaydıyla yassı adaya gönderilmiş. Gayesi rahmetli Menderesin ağzında
daha sonra kurulacak mahkeme için bilgiler edinmekmiş. Rahmetli Türkeş’in çok yakını olan Vecihi
Öğütçüoğlu, rahmetli Menderesle beraber ihtilalden bir müddet sonra yassı ada da
aynı odayı paylaşır. Aynı odanın havasını teneffüs ettikleri zaman boyunca
amacına ulaşamaz. Menderes kendisine “böyle bir kalkışmada ortak bir yönümüz
olmamasına rağmen senin gibi genç bir subayın benimle aynı odayı paylaşması tesadüf
olabilir mi genç adam. Amacın nedir bal gibi görünüyor. Onun için fazla renkten
renge girme, açık ol, rahat ol evladım. Bizi
buraya tıkan irade daha açık olmayan karmaşık yöntemle muradına ulaşabilir. Siz
bir şeylerin ortaya çıkması için aldığınız bu rolü bir an unutunuz da lütfen şu
söyleyeceklerime kulak verin. Yıllardır Ülkeyi yöneten bir Başbakanın ricasını
yerine getirirseniz beni ziyadesiyle memnun edersiniz genç adam. Malumunuz
yarına çıkamamak da var. Kaderimizde ne var ise onu çekeceğiz elbet. Bize karşı
başkaldıran bu güruhun gözü dönmüş yandaşları tarafından bertaraf edildiğimiz
gibi naçiz vücudumuzu da ortadan kaldırabilirler. Böyle bir durumun vakıf
olması an meselesidir. Senin burada görevli olarak bulunma süren biter de
Ankara’ya yolun düşerse lütfen çocuklarımı ziyaret ediniz. Durumumun iyi olduğu
haberini ulaştırınız. Şayet Allah ailemle görüşmeyi kısmet etmezse, lütfen
çocuklarıma siyasetten uzak durmalarını arzu ettiğimi söyleyiniz. Bu ricamı
umarım yerine getirirsin genç adam” diyerek Vecihi’yi tembihler.
İşte
bu Vecihi Öğütçüoğlu odur ki iki binli yıllara kadar hayatının önemli kısmını
gölbaşında gölün hemen kıyısında bulunan karavanasında geçirmiştir. Bugün
itibariyle ne kendisi ne de bu yazıda adı geçen bir devrin önemli siyasi
figürlerinden bir kısmı hayatta yoktur. Sık sık olmasa da Alparslan Türkeş, komando Ayvaz olarak bilinen Ayvaz Gökdemir
ve şu an itibariyle Üniversitelerde akademisyen hüviyeti taşıyan bir kısım
zevatla beraber bazı istihbarat yetkilileri kendilerini bu karavanada ziyaret
ederler. Hatta dönemin Başbakanı kendisine birtakım görevler dahi teklif ettiği
halde sağlık problemini bahane ederek kabul etmez. Sene doksanlı yıllar,
rahmetli Türkeş kendisini ziyaret eder. Seçim öncesi olduğu için sohbet seçim
üzerinedir. Seçimlerde alınma ihtimali olan reyin yüzdesi tartışılır. Vecihi
Bey yüzde dört beş civarında en iyi ihtimal oy alabiliriz tespitine,
yanılıyorsun yüzde sekiz dokuz oyun var der. Seçim sonuçları Vecihi Beyin
dediği oranda, yani yüzde sekiz buçuk olarak ilan edilir. Bu sonuca göre Vecihi
Beyin tespiti doğru çıkar. Vecihi Beye göre Türkeş’in barajı aşmak gibi bir
derdinin olmadığı hatta Milletin aşırı teveccühünün sandığa yansımasını
engellemek gibi bir hal içinde olduğunu sık sık beyan eder. Sonraki benzer
atraksiyonlarla bu fikrin doğruluğuna daha çok inanılır.
Hemen sonraki bir seçimde çok rahat Parlementoya
girebilecekleri halde, emekli olduktan sonra partiye monte edilen bir Savcının
durup dururken Türkçe ezan muhabbetiyle yine barajın altına çekilen durum,
böyle bir fikre hizmet ediyor görüntüsünü güçlendirir. Rahmetlinin kendisinden sonra Sayın Bahçeli
ilk seçimde bu fren olayını tam ayarlayamadığından olsa gerek parti yüzde
yirmiye yakın oyla Ülkenin ikinci çok oy alan siyasi parti sıralamasına girer. Beklenenden çok yüksek Milletvekili çıkması
Bahçeliyi korkutur. Yakın arkadaşlarına “şimdi ne yapacağız, Ülkeyi nasıl
yöneteceğiz, arkadaşlarımız henüz çok tecrübesiz” gibi korkularını beyan
etmekten de çekinmez. Bu endişeyledir ki Ecevit’in başkanlığinda zorunlu olarak
Ülke yönetiminde rol alır.
Gerek
Türkeş gerekse Bahçeli büyük fotoğraftaki Türkiye gerçeğini görerek hareket
ettiklerine dair sağduyulu davrandıkları söylenebilir. Ülkücü ve Milliyetçi
insanların bu Ülkede iktidar olmaları an meselesi olduğu halde neden belli bir
aralıkta tutulur. İşte meselenin püf noktası buradadır. Analist çiler şöyle
değerlendirir; Partizanlık yapılarak iktidar olunur. Bu manada MHP nin iktidar
olamayışının sebebi karizmatik liderlere rağmen barajın birkaç puan altında
veya üstünde tutulması Ülke Miliyetçiliği gereği olmalıdır. Parti
Milliyetçiliğinin Ülke Milliyetçiliğine tercihinin sıkıntı yaratacağı inancı, Ülkenin
birlik ve beraberliğinin uzun ömürlü olabilmesi içindir. Yani Devletin
yaşatılmasıdır. Bunun yegâne göstergesi, bu partinin belli aralıklarda oy
potansiyelinin korunmasını en derin Ülkücülük olarak telakki edilmesi
anlayışındandır.
Partizan
partililerin MHP nin iktidar olamayışının lider faktörüne bağlamaları bu
anlamda hep düşünülmüş, tenkit edilmiş ve siyaseten ya ari kalınmış veya sağ
muhafazakâr kitle partilerinden ikbal aranmıştır. Bunu yaparken de mecburen
itildik, Ülkücü kıyımı devam ettikçe MHP den ikbal görünmüyor, başınızın çaresine
bakın mesajları aslında Ülke Milliyetçiliğine katkı sağlayan tarzda bahaneler oluşturmuş
denebilir. Rahmetli Yazıcıoğlu’nun bile es geçebildiği bir miyop durumdur bu. Bir
şekliyle temsil kabiliyeti çok yüksek olan Yazıcıoğlu’nun ayrılık hareketi
büyük fotoğraftaki derin yapılanmanın da etkisi dâhilinde düşünülebilir. Henüz
ayaklarının üstünde durana kadar geçen zamanda her yönüyle imparatorluk varisi
olan bu Millet’in Devleti “bayrak
düştüğü yerden kalkar” inancıyla güçlü bir hale gelene kadar MHP nin iktidar olmaması
gerektiği büyük fotoğraftaki görüntü gereğidir. Her türlü fırsat varken iktidar
yürüyüşünü geciktiren Türkeş ve Bahçeli böyle bir siyasete inanmış olabilirler.
Bugün
Parlamento başta olmak üzere kamuda Ülke bütünlüğüne zarar vermeyi fırsat
kollayan Emperyal devletlerin niyetlerini bertaraf ederek büyük Türkiye nin
inşası, bir yönüyle bu dengelere bağlıdır. MHP nin dengelediği unsurları düşünecek
olursak buna hak verilebilir. Bu topraklarda yaşayan insanlar henüz ne yazık ki
bir Millet olamamışlardır. Nüfus yapımız heterojen yapı arz etmektedir. Bu
heterojen yapıdır ki MHP yi Ülke milliyetçiliğine yönelik siyaset geliştirmeye
mecbur kılar. Baştan da değindiğimiz gibi bugün itibariyle siyaseten bir türlü
istenilen yere gelinmemişse gerek Türkeş merhumu gerekse Sayın Bahçeli böyle
bir derinliğe sahip olduklarından olsa gerektir. Onun içindir ki bugünkü MHP
veya Ülkücü siyaset beklentisi başarısız görünmektedir. Demem o ki; her siyasi
partinin birinci derecede görevi iktidara gelerek programını uygulamasıdır ama
MHP ye biçilen görev yalnız iktidara gelmesinin yanında bu büyük Milletin birliği
ve dirliğine olan endişedir. İktidara gelmesi Ülke kalkınması önün de büyük bir
handikapsa eğer, gelmemeyi tercih etmeyi en yüksek siyaset olarak
değerlendirmesinden olabilir.
Türk
devlet geleneğinde güçlü Devlet olmanın yegâne yolu budur. Saf bir kadroyla bir
müddet başarılı olunsa dahi uzun müddet cihan hâkimiyeti için hayal edilen Ülküden
yol alınabilme riski taşır. Onun içindir ki ANAP veya AKP vari, kitlelerin
büyük bir kısmının teveccühünü alarak iktidar olma şansı olan kadrolara eklem
olarak siyaset yapmayı deneyenler muvaffak olmuşlardır. Siyaset yapmak
isteyenler böyle bir yolu deneyebilir. Aksi haldi MHP nin başına kim gelirse
gelsin bu zihniyet değişmediği müddetçe partizanlığı Ülkücülük sanan insanlarla
bir yere varmak zor görünmektedir.
Seksen
öncesi siyasi kavganın figürleri bugün hazan mevsimini yaşamaktadır. Bir türlü
arz ettikleri iktidarı göremeden tabiri caizse gözleri açık gitmiştir. Zaman
zaman koltuk değneği olma durumlarda da hayal kırıklığı yaşamaları, sıradan bir
siyasi parti mensupluğu çerçevesinde kopuşları o üst programın gereği olmalıdır.
Şu an itibariyle bahsi olunan siyasi oluşumda lider değiştirme mücadelesi
başlamıştır. Küçük de olsa tabanda bir heyecan oluştuğu görülüyor. Bu
mücadelede sonuç alınacağa benzemektedir. Diyelim ki lider değişti, yaraya em
olma durumu yine sekteye uğrar görünür.
Liderlerin
kabiliyetleri mutlaka önemlidir velakin yönetimine talip olunan halkın
teveccühüne mazhar olabilmek için inandırıcılık nasıl sağlanmalıdır. MHP kurmay
heyetini, bu inancı oluşturması için yeni bir zihniyet seferberliğine
inandırmak gerekir. Bugün itibariyle MHP nin politikası diğer muhalefet
unsurlarının jargonuyla aynıdır. Halk, varsa eğer bir fark, bunu ya görmek
istemiyor veya gördükleriyle yetinmiyor. MHP nin oyu yeni liderle mevcut durumu
bugünkünden daha bir üst noktada olacağı muhtemeldir. Bu durumda yıllardır
karşısında olduğunu zannettiği sol kadroları iktidara taşımak gibi bir sonucu
şu an için göremeyebilir. Bu hesabı yapamayan MHP liderleri Ülke milliyetçiliği
yönündeki duruşlarında sıkıntı oluşturabilirler.
Lider
değişikliği arzusu bazıları için tutsaklıktan kurtulmanın amentüsü olabilir. Gerisi,
siyasi, itikadı inancıyla uygulamaya geçiş sürecidir. Uzun sürer bu iş. Seksen
ihtilali ile akamete uğratılan “kanımız aksa da zafer İslam’ın” söyleminin bir
dip dalga yaratarak bu hareketi iktidara taşıması için en az birkaç seçime
ihtiyaç vardır. Ulusalcı itikat ve amelle Yaratıcı iradenin desteği alınamaz. Yüzde
yüz ameli yaşantının uygulamaya geçmesi halinde MHP kadrolarına yaratıcı
iradenin iktidar nasip eder temennisi samimi Ülkücülerin beklentileridir. Yoksa
yaklaşık bir asra yakın radikal mücadelede ipi göğüsleme şansı, en iyi
ihtimalle koltuk değneği siyasi başarı olur ki, zihniyet değişimiyle bu başarı
en kötü sonuç olarak tarihe geçer. Ülkücü hareketin başarısızlığı, siyasi
anlamda zihniyete sahip olmasından kaynaklandığı bal gibi ortadadır. Siyaseten
değil de kültürel anlamda ameli olan bir ‘kaht-ı rical’leşmede mananın desteğini alamaması
mümkün değildir. Eksiklik buradadır. Bu işin kolay olmayacağı muhakkaktır.
Lakin müminleşme süreci, partizanlığın önüne geçme acili yeti, iki Cihanın aziz
edilmesi ülküsünün adı olmalıdır Ülkücülük.
Sonuç;
Dava adamlığı ile partizanlığın karıştırılmaması. Partizanların siyasi oluşumun
önderleri haline getirilmemesi. Önce dava adamlığı karakteri , seciyesi, vitrini ,
yetişmişlik ve inandırıcılık vaat eden kadroların yönetime hakimiyeti
sağlanarak ‘vira bismillah’ denilmeli. İstismarcı ve ahlaktan bihaber yaşayan
insanlara yönetici anlamında yer verilmemeli. Bu işi siyasi olarak ele alan ilk
dönem Türkçü kadroların zamana karşı direnemedikleri vakıadır. Türk’ün şuurlusu
İslam ile kaynaşması ile kaimdir. Onun için ilk dönem hareket mensuplarından
rahmetli Seyit Ahmet Arvasi ekolü ile yetişen kadrolar öne çıkmalı ancak o
şekilde katıksız ve katkısız Müslüman Türk Milletinin siyaseti, hakkını vererek
yapılabilir. İdeal yönetim, ideal siyaset budur. Yoksa milliyetçi komünistlerle
yapılan siyasi mücadelede lider değişse de bugünkü tablodan daha iyi sonuçların
alınması mümkün görünmez.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder