12 Kasım 2018 Pazartesi

İMTİYAZLI SINIFLAR (Mülkiye,Tıbbiye, Askeriye) Sıddık DEMİR; Eğitimci, Araştırmacı-Gazeteci, Şair ve Yazar

İMTİYAZLI SINIFLAR 
(Mülkiye, Tıbbiye, Askeriye)
Sıddık DEMİR


Az gelişmiş demokrasilerde veya totaliter yönetimlerde bazı meslek erbabı sınıflar üst tabakaya yakın olduklarından genelde kendilerini devlet olmuş olarak görürler. Bunun içindir ki bu sınıflar hep imtiyazlıdır. İçinde çıktığı halkını küçümser, onlarla kendisini aynı hukukta görmez. Zamanla mesleğinde ilerledikçe halk ile arasında irtifa farkı açılır da açılır. O, yönetim şeklinin vazgeçilmez sınıfı arasına yükselir. Yukarıda yer tutanların safına doğru yaklaşır.

Son dönemlerde doktorluk mesleği mensupları hakkında sıkça haberler çıkmaktadır. Hasta veya hasta yakınları tarafından darp edilen başta Doktor olmak üzere diğer sağlık çalışanları mağduriyetlerinin olmaması için Devleti göreve çağırmaktadırlar. Şunu hemen belirtelim; Her kim olursa olsun, kendi görev mahalli içinde özellikle de görevini hakkıyla yerine getirenlere karşı metazori kullanılması aşağılık bir durumdur. Varsa bir yanlışlık, hak arama usulü, kaba kuvvetle olmamalıdır. Geçe gündüz insanların sağlığı ile uğraşan o beyaz elbiseli sağlık çalışanlarına karşı uygulanan kaba kuvvet ağır cezayı hak etmelidir.
ÖNCE MÜLKİYE 
SONRA TÜRKİYE!..
Fakat gel gelelim işin sosyoloji tarafına. Can pazarının yaşandığı sağlık alanlarında tedavi eden ile tedavi olanlar arasında geçen bu nahoş olaylar neden dün yoktu veya azdı da bugün artmış halde kendini göstermektedir. Yazımızın başında imtiyazlı sınıflardan bahsetmiştik. İşte tam da bu imtiyazlı sınıf olma haliyle ilintili bir durumdur bu. Az gelişmiş demokratik yapıların mahsulü bu sınıflar ne yazık ki bizim Ülkede bariz bir şekilde görülmektedir. Demokrasisi gelişmiş Ülkelerde imtiyazlı sınıflar olması mümkün değildir. Hep söylenirdi; Harbiye, Mülkiye, Tıbbiye diye. Bu üç kurum mensupları Ülkemizde bir zamanlar hep imtiyazlı sınıfları oluşturmuşlardır. Vatandaşlar indinde dahi bu böyledir. Bu kurum mensupları hep kendilerinden emin, gelecek kaygıları yok veya az, içinde çıktıkları geniş halk yığınları onlar için bir laboratuvar veya denek durumunda. Tabiri caizse ‘Karada ölüm yok’ psikolojisi ile oluşan dünyevi algı içerisinde jakoben bir yapı da oldukları, halka karşı görev ve sorumluluk açısında kendi doğruları doğru, tenkit ve şikayetleri nankörlük olarak anlayan sistemin bu palazlanmış algıları dinamik bir yapıda var ola gelmiştir.

Sıkıntı demokrasinin gelişmesindedir. Birey hakkı, vatandaşlık şuuru geliştikçe aynı yapıda hareket etmeye alışmış bu kurum mensupları nahoş olaylarla karşılaşmaktadır. Ardında şikâyetler, ne oluyor böyle, can güvenliğimiz kalmadı diyen beyaz gömlekliler. Halbuki bütün ağır çalışmalarına rağmen empati yapsalar veya hasta yakını psikolojisini bilseler, hastaları kesilecek, biçilecek gibi değilde onlarında en az kendileri kadar canları yandığını, psikolojilerinin alt üst olduğunu bir anlasalar… Bu işin çözümü budur. Ben yaptım oldu veya çık dışarı, boşalt burayı, defolun gibi saldırgan yaklaşımlar karşı tarafı tahrik edici olur. Birey kültürü ve hak arama şuuru da dünkü gibi olmadığı için çatışma başlar. Aynı yapıda ısrarcı olan sağlık çalışanları bu alışkanlıklarını değiştirmedikleri müddetçe hangi tedbir alınırsa alınsın bu metazori artarak devam eder.

Problemi çözmek için önce sağlık eğitimi veren okulların müfredatlarına nüfuz edilerek işi eğitim yolu ile halletmek gerekir. Vatandaşın hasta hanelerde çektikleri çilelerin yanında sağlık çalışanların çektiği sıkıntılar söz konusu bile olmamalıdır. Doktor hasta veya hasta yakınları ilişkisini eğitim ile düzenlemek ve sıkıntıları minimize etmek mümkün iken polisiye tedbirlerle sonuç almak birey kültürü geliştiği müddetçe mümkün değildir.

Söz konusu sağlık çalışanı olunca sağlık kurumuna yönelik yorum yaptık. Benzeri imtiyazlı sınıfın biri de Askeriyedir. Allah’a şükür, son dönemlerde demokrasinin gelişmesiyle bu kurumunda milletin tepesinde boza pişirme olayı şimdilik ortadan kalktı. Herkes kendi alanına yöneldi. Bu Millet Prof. Dr. Ali Fuat Başkil’nin‘Neden alternatif anayasa taslağı hazırlıyorsun’ diye asker dipçiği ile hizaya getirildiğini unutmamıştır. İşte imtiyazlı sınıfa dair önemli bir örnek. Elinde silahı olan bir kurumun imtiyazına demokrasinin gücü ile son veren millet iktidarı veya sivil otorite benzeri oluşuma geçit vermemiştir.

Her ne kadar mülkiye yekpare değilse de hukuk kurumu da aynı özelliğe sahiptir. Milletin vicdanına rağmen hukuk adına verilen kararlar nice canlar yakmış, nice ocaklar söndürmüştür. Hukuk kurumu şeffaf ve kamu vicdanını rahatlatıcı uygulamasıyla kurumsal saygınlığını arttırır. Toplumsal barış, eski Türkiye’deki imtiyazlı sınıfların, imtiyazlı kurumların, alışkanlıklarından vazgeçip yeni Türkiye’nin şartlarına doğru evrilmeleri halinde kendiliğinden oluşur. Yoksa halk içine çıkmaktan korkan üst rütbeli bir asker, korumaları ile oturup kalkan bir yargıç veya sağlık müesseselerinde ki bir doktor daha çok tehlikeleri bir yıldırımsavar gibi kendine çeker.

Her insan bir devlettir. 
Vatandaşlık bilinci olduğu sürece kuvvetler ayrımına riayet ve eşitlik ilkesi amelesi üst kazanımlar olarak devam etmelidir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder