17 Mart 2016 Perşembe

Nasıl Bir Milliyetçilik?.., Sıddık DEMİR

Nasıl Bir Milliyetçilik
         Sıddık DEMİR
            “Diriliş” dizisini seyredenlerin Ertuğrul Gazi’ye hayran olmamaları elden değildir. Bu hayranlık onun boyunda posunda veya yiğitliğinden ziyade dışa yönelik Milliyetçiliğinden kendini göstermesinedir. İçe yönelik Milliyetçilikle adeta günümüzde görülen partizanlığa benzer bir tablo da dizi de kendini göstermektedir. Ertuğrul Gazi’deki bu liderlik anlayışı sanki genetik bir hal alarak oğlu Osman Gazi’den de huruç etmesi Kayı boyunu asırlarca yeryüzünün Efendisi yapmıştır. İşte Mega Milliyetçilik.
            Mananın desteklediği Cihan hâkimiyeti, içi doldurulmuş, dolu bir Ülkünün mesabesinde Nizam-ı Âlem kucaklaşması. Ne mutlu, ne kutlu bir Ülkü. Büyük olmak için, büyük Devlet kurmak için, büyük projelerin hayat bulması için, bir Milletin evlatlarının veya bir Ülkünün dışa yönelik hamlelerinin inkişafı için kendilerini dahi feda etmeye namzet kadroların yeryüzüne hâkimiyeti kuru bir dava anlayışıyla olmaz.
            Türk Milleti tarihinin hiçbir döneminde kapalı bir kutu gibi kalmamıştır. Hep dışa yönelik gayretlerle başka başka insanlar, aşiretler ve devletlerle ilişki kurmuştur. Onun için hiçbir zaman ırkçı olmamıştır diyebiliriz. Oysa içe kapanık bir yapıda çeşitlilik beklenemeyeceği için ırkçılık kendini bu alanda gösterir. Velakin çeşitlilikten rahmet ve bereket vardır diye kurmuş olduğu bütün devletlerin idaresini beraber yönetmişlerdir. Bu hoşgörü baharında beraber yönetimde bulunan ekalliyet unsurlar zaman zaman kanlarının gereği olan ihanetlere kadar vardıkları halde yönetimdeki liyakat anlayışı hiç değişmemiştir.
            Mensubiyet şuurunun başında kanın emrettiği ( kanın tutulması) duygusal milliyetçilik işin özü olup adeta çekirdek mesabesindedir. İyi işlenebildiği müddetçe üzerine inşa edilen kültürün yüklenme biçimine göre oluşan dışa yönelik ideolojik Milliyetçiliğin adaletle hâkimiyet anlayışının adıdır Nizam-ı Âlem. Nizam-ı Âlem öyle kuru bir kavga değil, bazı partizan partililerin söylemlerinden çok, ama çok ileride bir kızıl elmadır o.  Milletimizin ülküsünün mesabesindeki bir kızıl elmadır. Böyle bir Ülküsü olmayan Milletler hiçbir zaman Cihana hâkim olacak mefkûreye sahip olamazlar. İşte ecdadımız Osmanlı böyle bir Ülkünün mesabesinde Cihana hâkim olmuştur.
            Metot aynı, mefkûre aynı, adalet aynı, mevcut Devleti aynı ve sivil toplum kuruluşlarının aynı mesafedeki gayretleri, tekrardan Efendi Millet olma yönünde emareler oluşturur. Şu an itibariyle bütün dengeleriyle bütün kurum ve kuruluşlarımızın kendine geldiği müşaade edilmektedir. Dünkü yani Efendi bir Millet anlayışının tekrardan ortaya çıkış sancılarına şahit olmaktayız. Suriye’de bütün barbarlıklarına şahit olduğumuz Rus yayılmacılığının en yetkili ağızlarından “Kafkasya’dan Ukrayna’dan Balkanlar’dan Irak’tan Suriye’den hep Türk’ler var. Onların olmadığı bir yer neredeyse yok.” diye rapor ettikleri bir söylemden de anlaşıldığına göre bu Millet eski nüfuz alanında tekrar umut olmuştur.
            Bu gayret içerisinde olmayı tekrardan mazlum Miletlere kol kanat gererek adaletle yönetmeye namzet gayretin gösterilmesi dışa yönelik Milliyetçiliğin meyvesidir. İçe yönelik Milliyetçilik;  ekseriyetten fitne ve fesadın alevlenmesi, kin, kavga ve ihtirasların ayyuka çıkmasına vesile olur ki getirisi itibariyle Efendilikten köleliğe yer değiştirir. Nitekim tarih boyu bu böyle olmuştur. Birtakım parti ve benzeri kuruluşlar kendi doğrularını dayatarak iktidar ararlar. Kendilerinden olmayanlara yönelik aşırı ithamlarla farklılıklarının sivriltilmesi kamplaşmalara vesile olur.  Milliyetçiliği sürekli dilinden düşürmeyenlerin sivrilttikleri bu değerlerin kendilerini bile heder ettikleri görünmez.
            Öbür taraftan İslam’ın evrenselliğini ve hoşgörüsünü kendi partizan kadrolarına hapseden zavallı Müslümanlar İslam’a hizmet ettiklerini zannederler. Tıpkı dini tamir davasında hareketle din tahripçi ligi yapan insanlar durumuna düşerler. Yazık ki ne yazık.
            Son yarım asrı kaplayan bu türde oyalanmalar ancak hazan mevsiminin yaşanana kadar fark edilmez. O zaman kuru bir kavganın peşinde yıllarca boş yere enerjini tüketen bir kısım insanlar uyanırlar. Hidayet meselesidir bu, doğruyu görmek insanın nasibinde yoksa, o kör kütük anlayışla tükenip giderler.
            Bugün itibariyle Devlet Başkanımızın kıtalar arası gezisinde (Ekvator, Şili, Nijer, Gine gibi) o Devletlerin Başkanları veya Krallarının karşılama törenlerinde bizzat kendileri mikrofona gelerek “Bugün çok bahtiyarız zira ülkemize bir dünya lideri teşrif etti.” diyerek takdimine binaen duygularını gözyaşlarıyla ifade şuurunun adıdır Milliyetçilik. Süper güçlerin oyununu hemen yanı başımızdaki bir savaşta ardına bile bakmadan pılı pırtıyı toplayarak defolan saldırganlığı bozan bir yapıyı hissetmektir milliyetçilik. Zirvedeyken bir şehit evine taziyeye giden, gerektiğinde Kur’an okuyan, gerektiğinde şehit evladının burnunu hiç gocunmadan elleriyle temizleyen hizmetin adıdır milliyetçilik. Kısacası İslam’ın emridir Milliyetçilik.
            Sosyolojik olarak bu kavramı dinimizden ari tutmaya çalışan, aynı hata üzere halen var olan birtakım siyasi İslam sevdalıların halen bu hasta kafa yapılarının olduğu bilinse de bu gerçek değişmez. Bu anlamda Milliyetçiliği inkâr dini tam anlayamamak demektir.
            Bugünkü yazımızın konusu terimlerin yerine oturması anlamında olduğu için değinme ihtiyacı hissettik. Buna benzer bazı siyasi terimler hiçbir zaman onu sivrilten ve kendi malıymış gibi işleyen insanların veya kurumların değildir. Milliyetçilik, Devrimcilik, Atatürkçülük veya şuculuk buculuk, günümüzde görüldüğü gibi hiçbir kadronun kendi öz malı olmayıp bu kavramlar bütün insanımızın ortak değeridir.
            Ülkemizin en büyük Devrimcileri lider bazında düşünecek olursak merhum Menderes, merhum Özal ve Sayın Erdoğan’dır denilebilir. Devrimcilik bir eylem olup, iş yapma yeteneğidir. Sağ muhafazakâr kadrolarda bu potansiyel hep olmuştur. Solun ileri gelen teorisyenlerinden İdris Küçükömer’in ifadesine göre “Bizimkilerin yalnız edebiyatında olan Devrimcilik, sağın öz malı olmuş olup uygulanmaktadır.” demektedir. Hakeza Atatürkçülük de öyle. Yıllardır Türk solunun ana gövdesi olan partinin onu özde değil şekilde arayarak işlediği Atatürk’ü İslam’la mücadele eder noktaya götürdüler. Atatürk’ü din düşmanlığı noktasında yıllardır kullanarak asli unsur karşısında aşılmaz bir kale yaptılar. Hâlbuki sıra dışı gruplar hariç Müslümanların onunla hiçbir problemi yoktu. Onlar dinlerinin gereği ‘ölmüşlerinizi hayırla anınız’ emrini uygulamakta ısrar etmişler. Onun içindir ki Atatürkçülüğü şiar edinen bu kadroların iki yakası bir araya gelmemektedir. Ona büyük zarar vermişlerdir. İnançlı insanlar siyaseten de Atatürk’ü bu sahtecilerin elinden almıştır.
            İşte bütün değerlerin yerli yerine oturtulma gerçeğinin adıdır Milliyetçilik, bir partinin malı değil. Cemil Meriç’in ifadesine göre “ideolojiler idrakimize giydirilmiş deli gömleklerdir” demektedir. Günümüzde ideolojiler ölmüştür artık. İnsanın gözünü tıpkı partizanlık gibi kör etmektedir. Çıkış itibariyle gerek dini endişeden kaynaklı olsun gerekse ırki endişeden kaynaklı olsun, bu sivrilikler keskin sirke gibi taraftarların ancak kendisine zarar verir.
            Ankara, 16/03/2016

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder