24 Ekim 2016 Pazartesi

COĞRAFYANIN ZORLADIĞI YÜKÜMLÜLÜK: “MUSUL” - Sıddık Demir

COĞRAFYANIN ZORLADIĞI YÜKÜMLÜLÜK: “MUSUL
  Sıddık Demir
İngiliz siyasetinin kararlılığı, kurnazlığı ve 1945 dönemi Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin zaafiyeti sayesinde elimizden çıkan Musul…
            1926 da terk ediş.  Ordumuzun geri çekilmesi için yine İngilizler tarafından ödenen yolluk sterlinler. Referandum şartıyla kabullenmek mecburiyetinde kalma durumu. Referandum tarihine ramak kala Diyarbakır- Ergani merkezli çıkarılan Şeyh Sait isyanı. İçeride bu belayı def etmek üzere verilen mücadele.
            Yeni sınırlar içinde bu şekilde debelenirken Musul ile ilgili referandumda gözlemci dahi olamayan genç Devlet. Bir de üzerine yorgunlukla beraber imkânsızlıklar ve İngiliz siyasetinin galip gelmesi. Halkının tamamına yakını Türkiye’ye bağlılığını bildirmesi gerekirken en az o oranda aleyhte çıktı denilen sonucu onaylayan yöneticiler. %10 luk petrol gelirinden belli bir süre sebeplenme karşılığında elden çıkış.
            “Yurtta sulh cihanda sulh” anlayışının korkaklığa ittiği bu durum, dış politikada adeta amentü gibi algılanması gereği uzun bir müddet gelmiş geçmiş bütün iktidarların savuna geldikleri siyaset olmuştur. Coğrafyaya inat, İmparatorluk mirasına inat, batı eksenli ve NATO programlı dış politikada milli kalmaya çalışmışız. Batıdan daha batıcı politik eksenin getirisi, nüfuz alanımızdaki bütün Orta Doğu insanından bizi uzaklaştırmıştır. Cemil Meriç’in dediği gibi; “Bütün Kur’an ları yaksak, bütün Camileri yıksak Batı’nın gözünde yine Osmanlıyız yine Osmanlı, yani yine Türk’üz.” Şu an itibariyle tam da öyle bir noktadayız.
            Evet; Yaşayan bir ruhtur Osmanlı. Ve tabiri caizse hortlamıştır. Sıkıntılı olacağa benzer. Ama ümit var. Devlet yetkililerin coğrafyanın yüklediği sorumlulukların farkında, şuurunda olduklarını Milletimiz göğsü kabararak seyrediyor. Gereğini yapma noktasında olması gerekenlere her türlü desteği vereceğe benziyor. Bunun farkında olan Devlet, halkı ile aynı hedeflere höykürüyor. Nihayet gelinen nokta itibariyle kendi menfaatlerini olabildiğince ve akıllıca koruma gayreti içerisinde ataklar yapıyor.
            Elin oğlu bir taş atımlık yakınımıza binlerce kilometre kat ederek gelip caka atmasını görüyor ve “Ben bu oyunları bozarım” diyor yedi düvele karşı. Onlar en son teknoloji ile donatılmış silahlarla insanların yaşadığı mekânları alt üst ederek,  gözyaşı, kan ve bin bir zulümleri reva görüyor. Ama netice alamıyor. Bölgedeki insan unsurları ise ne yazık ki vesayet savaşları yaparak birbirlerini yiyor.
            İşte Türkiye bu noktada çıkıyor. Oyun bozucu ve oyun kurucu rol üstlenerek “DURUN” diyor. Daha fazla vesayet savaşlarına izin vermek istemiyor. Onlara batılı faşist Devlet’ler gibi yaklaşmıyor. Bu haliyle onların güvenini kazanıyor. İçte ve dışta oluşan güven, coğrafik sorumluluğun bilincini oluşturuyor. Ve artık Türkiye büyük oynuyor, akıllı davranıyor. Bu kararlılık hiç şüphesiz ki kendi gücünden kaynaklanıyor. Gücünün farkında olan bir Başkomutan, sınırımızdaki dindaşlarımıza, soydaşlarımıza kurtarıcı olarak umut veriyor. Bu haliyle bütün İslam milletlerine örnek oluyor.
            Yeni Türkiye’nin gücünü ve kararlılığını görenler, hesaplarını da mutlaka ona göre yapacaklardır. Haydi Türkiye. Coğrafyanın yüklediği misyonun şuurunda, bütün İslam milletlerinin bahtlarını değiştirebilirsin. Bu yürek, bu imkân ve bu şuur sinende görünmektedir.
            Şükürler olsun.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder