5 Aralık 2018 Çarşamba

Ege Denizi Kıta Sahanlığı "Sıddık DEMİR" Eğitimci, Gazeteci, Araştırmacı-Yazar // -Bu durum ise ülkemizin batıda (Egede) kuşatılmışlığına işaret olacağı için Rumlar inatlarından vazgeçmezlerse ya da esnemezlerse yakın gelecekte bir Türk-Rum savaşı gözükmektedir.

Ege Denizi Kıta Sahanlığı
Sıddık DEMİR
Eğitimci, Araştırmacı-Yazar
Cumhuriyetimizin kuruluşuyla başlayan bir problem. Kuruluşu takip eden yıllar içerisinde Rumların tek taraflı aldıkları kararın uygulanma sürecinde devletimizin kendini göstermesi, problemin büyüyerek günümüze kadar sürmesi olayı. Kıta sahanlığı konusu bu şekilde söylenip durur.

Yarı kapalı ve yüzlerce Ada’ dan oluşan Ege Denizi, deniz hukuku bakımında özel bir durum teşkil ettiği halde daha açık denizleri emsal göstererek hak iddiası, Rumların başvurduğu metottur. Başlangıçta bir top atımlık mesafe olan üç mil uzaklık esas kabul edildiği halde Rumlar, 1936 yılında tek taraflı olarak bu mesafeyi altı mile çıkarmıştır. O tarihten itibaren alınan bu karar ülkemiz menfaati bakımından bir kayıp olmadığı için her hangi bir karşı tasarrufta bulunulmamıştır. Bu yapı, iki tarafında haklarına ister tek taraflı ister iki taraflı olsun helal getirmemiştir. Eşit mesafelerde veya eşit kapsamlarda alınan bu kararlar, iki devletin denizi olduğu için rahatsızlık vermez. Nitekim 1936 yılında altı mile çıkarılan Rum kıta sahanlığına karşı ülkemizde ancak 1960’lı yıllarda eşit kıta sahanı kararı almıştır. Her iki devletin ilan ettikleri kıta sahanlığı ortasındaki alan ise Uluslararası deniz olduğu için her hangi bir çatışma veya ciddi bir rahatsızlık olmamıştır.

Bilindiği gibi kıta sahanlığı olayı, bir devletin kara sınırının bittiği yerden başlayarak devam eden deniz alanı sınırıdır. O günün şartlarında problem olmayan bu durum 1945 yılında Paris anlaşmasıyla on iki adaların sahibi durumunda olan İtalya devleti, bu adalar üzerindeki hakkını Rumlara devredince işin boyutu değişmiştir. Bu tarihten itibaren Devlet yetkililerinin üzerindeki rehavet kalkmış olup işin ciddiyetine binaen hep hazır ve tetikte olarak vaziyet alınmıştır. Birinci dünya savaşı sonucu olarak Ege’deki on iki adalar olarak bilinen adaların İtalya tarafında işgal edilmesi ve bu adalar üzerindeki hakkını Rumlar lehine feragat ederek çekilmesi, nur topu gibi bir problemimizin doğmasına vesile olmuştur. Rumlar her daim batının şımarık çocuğu olduğu için ancak güç karşısında kendine gelebilir. Nitekim birleşmiş milletlerin 1982 yılında almış olduğu deniz hukuku sözleşmesine göre, denize kıyısı olan devletlerin kıta sahanlığının azami on iki mili aşmayacak şekilde kabulü Rumların elini daha da güçlendirmiştir.Bu durumda özel şartlara muhatap olması gereken Ege Denizi kıta sahanlığı, Türkiye aleyhinde bir durum oluşturduğu için Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku sözleşmelerine imza koymamıştır.

1982 ve 1994 yılında ki deniz hukuku sözleşmesine itirazda bulunarak çekinceler ortaya koyan Türkiye'nin önerileri dikkate alınmadığı için Birleşmiş Milletlerin bu sözleşmesinde cesaret alan Rumlar kıta sahanlığını 12 mile çıkarmıştır. Yukarıda bahsi olan sözleşmeye dayanarak Rumların kıta sahanlığı iddiası Ege’de ki hakları açısında Türkiyeyi alarma geçirmiştir. Ana karadan itibaren olabilecek bu oniki mil olmuş olsa aliyyülâlâ..Rumlara bırakılan ve üzerinde hayat olan oniki adalar Rumların olduğu için her adanında bu kararla kıta sahanlığının olması kabul edilebilir şey değildir. Türk deniz sahası Ege’de neredeyse bitmiş olup adeta nefes alınamaz bir durum oluşturduğu için Ülkemiz Rumların oniki mil mesafesini savaş sebebi saymıştır. Bu durum, güç karşısında ancak geri adım atmakta olan Rum’lar meselenin çözümsüzlüğünden şimdilik ısrar etmektedir.

Ege denizinde her ne kadar on iki Ada’dan bahsedilse de çok daha fazla yani 2373’ e yakın irili ufaklı ada vardır. Bu adaların 2000’ inin üzerindeki Rumların, 60’ a yakını ise ülkemizindir. Öyle ki denize sınır yapılanmış Ege bölgesi şehirlerimize bir taş atımlık mesafede olan bu adalardan itibaren başlayan Rum iddiası anlaşılır gibi değil. Böyle olduğu için devletimiz bu konuyu hayat memat meselesi olarak görür. Ve blöf olmayan duruşunu keskin bir şekilde canlı tutar.

Türkiye, Birleşmiş Milletler deniz hukuku sözleşmesinin yalın halde ortaya koyduğu şartların Ege denizi gibi yüzlerce adası olan ve yarı kapalı bir deniz üzerindeki uygulanmasının mümkün olmadığını bütün platformlarda ifade eder. Zaten aynı sözleşmeye göre, anlaşmazlığın zuhur edeceği durumlarda iki veya daha fazla devletin kendi aralarında anlaşmalarına da fırsat verir. Rumların, açık deniz hukukuna göre yorum yapmaları ve hak iddia etmeleri diğer özel anlaşmalara dâhil olan yaptırımları görmezden gelir. Rum’ların on iki milde ısrarlı olması hali koskoca bir Ege denizinin neredeyse dörtde üçüne isabet eden alanı olacaktır. Ege’deki Uluslararası deniz alanları küçülecektir. Rum’ların deniz sahaları kadar da hava sahası olacağı için Ege denizi neredeyse bir Rum denizi olacaktır. Bu durum ise ülkemizin batıda (Egede) kuşatılmışlığına işaret olacağı için Rumlar inatlarından vazgeçmezlerse ya da esnemezlerse yakın gelecekte bir Türk-Rum savaşı gözükmektedir. Konunun bu kadar hassasiyetine binaen şimdilik bu durumun üstü kapatılmış olup çözülmemiş konu olarak beklemektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder