7 Aralık 2015 Pazartesi

Başkan Muhsin Yazıcıoğlu; "SAMİMİ BİR GÖNÜL ADAMI" - Sıddık DEMİR

SAMİMİ BİR GÖNÜL ADAMI
                                                                                                       Sıddık DEMİR
Tad’lar ve Yad’lar dersadete kona gelir.
Ya sedaret ya vezaret uma gelir.
Oğuzlar ise Han’ı görmeye gelir.
Ya malın ya canın vermeye gelir.
Y. Sultan Selim

            Kuruluşunda alın teri olmayan “Tad ve Yad” lar, ortaya çıkan oluşum da hiç te  hak etmedikleri halde mal ve idari görev almak isterler.Ve ekseriyetle muvaffak olurlar. Alın teri akıtan insanlar, fitri özelliklerinden dolayı yönetme ve mal edinme hırsı “Tad ve Yad”lar kadar nimet olarak takdir edilemediğinden kurdukları oluşumların yönetimini veya nimetlerini bir tepki içinde adeta sunarlar.Bu şekilde iktidar olan “Tad ve Yad”lar iktidarlarının ömrünü uzatmak için  zamanla zulümlere varan uyğulamalara başvurur. Hatta  asli unsurun ne oluyor demesine  kalmadan onların sert tedbirleri karşısında belleri kırılır. Netice itibariyle kendi işlerine kapanır ve diş gıcırdatmaları, karın sancıları şiddetini arttırarak devam eder. Hemen her alan da sindirime  tutulan mevziler iktidarlarının  gücüyle varlığını korur.
            Hünkar Yavuz Sultan Selim’in şiirinde ifadesini bulan, bir bakışla yüksek asalet, bir bakışla ise büyük zafiyet olan duruş Türk milletinin kronik problemi olmuştur hep. “Bahtı kara maderini” kurtardıktan sonra yönetme kabiliyetini hemen her katmanda hakkıyla yerine getiremeyen ana kütle, bu alanda yapılanmayı “Tad ve Yad’lara bırakmanın sıkıntısını  iliklerine kadar hissetmelerine rağmen, tarihi sürekli tekerrür ettirme gibi kronik zaafiyetine karşı tetbir almayı hep savsaklamışdır.
            “Tad ve Yad”lar devlet olduktan sonra kendi hakimiyetlerini sürdürebilmeleri için her türlü tedbire başvururlar. Gerekirse zor kullanırlar. Kendi kimlikleriyle ortaya çıkamadıkları için dikte ettikleri tarz bir kesim de taraf ta bulur. Hakimiyetlerinin devamı yönünde engel gördükleri bilim adamları, siyasetçi, bürokrat demeden bir şekilde ortadan kaldırarak geniş kesimlere korku salarlar.
            Müslümanların İktidarı;
            Hz.Peygamber bir savaş sonrasında ganimet dağıtırken bedevinin biri yüksek sesle “Haksızlık yapıyorsun.” diye uyarır. Bu hitap tarzının saygısızca olduğunun farkındalığı dikkate alınmamak üzereyken aynı kişiden tekrar aynı hitap duyulur. Hz. Peygamber “Ben Allah’ın Resülüyüm. Haksızlık yapmıyorum. Haksızlık yapıldığını da nereden çıkardınız.” cevabı üzere sözkonusu  olan zat  benzeri kelimeler kullanarak meclis dışına yönelir.
            Peygamber üzülmüştür. Dilinden ve görüntüsünden bunu belli eder. Olaya şahit olan sahabeden biri: “Efendim istersen bu saygısız kişinin haddini bildireyim.” diyerek kılıcını çeker. Peygamber: “Hayır kardeşim, ben ‘Peygamber müslümanları öldürtüyor’ dedirtmem.” der.
            Erbakan-Çiller hükümetinin kuruluş aşamasında Muhsin bey ve arkadaşlarının desteği olmadan hükümet olunamayacağı için sıkı görüşmeler esnasında Tansu Hanım, Muhsin beylerin desteğine inandığı halde, Erbakan Hoca inanmaz.
            Endişesini gidermek için sayın Abdullah Gül, mecliste Muhsin beyin ekibi ile bizzat bir daha görüşür. Erbakan Hocanın kendi grubunda “Bunları iyi bilirim, bunlar müslümanların, iktidarına destek vermez.” dediğinden bizzat Muhsin bey ve arkadaşları haberdar olur.
            Ve Muhsin bey Peygamberi bir söylem ve Peygamberi bir endişeyle meclis kürsüsünde destek verdiğini deklere ederken “Biz hiç kimseye Muhsin Bey ve arkadaşları müslümanların iktidarını engelledi dedirtmeyiz.” sözüyle konuşmasını tamamlar. O an  Erbakan’ın yüzü görülmeye değermiydi bilemem…
Sıkıntımı Allah Biliyor
-Elbet Bir Çare-
            Rahmetli Muhsin beye genel merkez aylık giderlerin ödenmesi zamanının son günü olduğu sorumlu kişilerce beyan edilir. Genel merkez personel giderleri dışında zorunlu, mutad ödemelerin gecikirse bedelinin  daha fazla olacağı bilinmektedir.
            Ödenmesi gereken para onbeş bin lira ve kasada beş bin lira var. Aradaki açık tam olarak on bin lira…Sağa sola telefonlar edilir, imkansız bulunamaz.Yetkili kişiler, tekrar makama çıkarak çaresizliklerini beyan ederken merhum Muhsin Başkan gayet sakin bir şekilde onların  sözlerini keserek: “Arkadaşlar sıkıntımızı Allah bilmiyormu, niçin yes’e düşüyorsunuz sıkmayın canınızı, siz üzerinize düşeni yaptınız , gerisi O’na ait. Malı mülkü mü yok, isterse birini gönderir. Sabredin.” der. Arkadaşları bu teselliyle  huzurdan ayrılır.
            Muhsin Başkana muhabbeti olan bir iş adamı o gün iş yerine gelir. Hiç bir problemi yokken ruhsal anlamda kendini çok kötü hisseder. Ne kadar kendini işine verse de bir türlü vuzufa kavuşamaz. “Şöyle bir dışarı çıkayım, biraz temiz hava alıp bir iki arkadaşı ziyaret edeyim, belki iyi gelir.” diyerek kendini sokağa atar. BBP’nin yanından geçerken Murhum Başkanı görmek içinden gelir.Tam kapıdan içeri girerken “Gelmişken birazda yardım edeyim.” diyerek ayak üstü tedarik ettiği zarfın içine bir miktar para kor. Başkan yerindedir. Hoş beşten sonra zarf “Çam sakızı, çoban armağanı” denerek masaya konur.
Rahmetli Başkan zarfa elini sürmeden ilgili arkadaşını çağırır. Zarfın onlar tarafından açılmasını ister ve öylede olur. Zarfın içinden ihtiyaçları olan onbin lira çıkar. Muhsin Başkan: -“Demedim mi, her zaman bir çare olur. Çünkü çaresizlerin çaresi, çareyi bir şekilde yaratır. Yeterki vazifeni yap gerisini ona bırak. Biz seferle yükümlüyüz, zafer O’na ait.” der. 
Bilinmeyen mesaj:
          Kızılay’da Ziraat Bankası şubesi önünde içinde eşi olduğu halde şoförlüğünü kendisinin yaptığı arabayı durdurur. Hızla iner ve bankaya elinde telefonu olduğu halde girer. Tanıyan bir memura “Şu telefondaki mesajı oku gönderilen yer ile temas kur ve-cebindeki paranın tamamını çıkararak- şunu da havale ederek bana hemen bilgi ver” der ve davetli olduğu düğüne gider. Banka personeli olan memur mesajdaki telefona ulaşır. Karşısına Cerrahpaşa Hastahanesinde görevli hemşire bir hanım çıkar. Hastahane de aylardır hasta olarak yatan bir kimsesiz garibanın, kendisinden rica ettiği için  bu mesajı gönderdiği bilgisini alır ve adına havale yapılır.
            O bir gönül adamıydı:
            Siyasette başarı sağlayamadı. Çünkü dürüst bir insandı. Yakın arkadaşı İsmet Gür kendisine defalarca “Başkanım ya dürüstlüğü bırak yada siyaseti” dediğini kendiside gülerek anlatırdı bazı meclislerde. Ben inşallah dürüst siyasetçi olacağım derdi ki öyle de oldu. Devam edebilirmiydi… Bugünün şartlarında olmadı. “Yıldızları da süpürürler” sözünü   Shakespeare böyle vakalar için söylemişti herhalde.
             Tarihde Rahmetli Raşkanın acı sonu gibi sonlar çok olmuştur. Bir daha dönmemek üzere çok yıldızlar süpürülmüştür tarihin derinliklerine. Çoğu zaman “Tad’lar ve Yad’lar” tarafından, bazen de aynı kandan aynı candan insanlar tarafından… Rahmetli Başkanın Tad’lar ve Yad’lar tarafından tarhin derinliklerine tıpkı Merhum Menderes gibi süpürüldüğü şüphesi ortada dır.
            Özellikle Türk tarihinde buna benzer olaylar çoktur. Biri çok daha manidardır.
         II- Beyazit ile Cem Sultan’ın serüveni gibi. Devlet olan Beyazit  Sultan ile kardeşi Cem arasında geçen duygusallıklar. Devleti ebed müddet için verilen karar ve çaresizlik içinde esaret. II Beyazit, devletin düşmanları taradından esir edilmiş, kendisine karşı kullanılan kardeşi Cem Sultan’a şöyle seslenir;
            Koklama nadan elinde gül
            Al eline suseni
            Geçme namert köprüsünde
            Ko apartsın su seni; Çiçeklerin padişahı gülü düşman elinden koklamaktansa eline bir kırçiçeği alda onu kokla, düşmandan destek alarak padişah olmayı amaç ediniyorsan öyle yapmaktansa kendini suya ver öl git daha iyi demek ister. Cem Sultan ise;
            Nice kim gözlerim ol
            Gözleri fettan uyumaz
            Gerçek imiş bu mesel
            Fitne-i devran uyumaz; ifadesiyle cevap verir.
            Ne kadar uynaık olursan ol düşman daha uyanık olur. Bu hep gerçektir. Onun için fitne karşısında uyanık olmak lazımmış. Belli bir noktadan sonra istensede gidişatı durduramaz insan mealinde söyler.
            Nitekim Has Kul Mustafa efendi, ağabey Beyazit  tarafından Venediklerin merkezine kadar sokulur. İyi bir berber olduğundan Mustafa efendi Cem Sultanın özel güvenini kazanır. Berber Mustafa efendi iz bırakmadan hergün bıçağına sürdüğü baldıran zehiri ile Cem Sultanı tıraş ederek  yavaş yavaş öldürür. Yani berberi, celladı olur. Öyle bir cellad ki aman Allah’ım mükafatı çok büyüktür. Görevini başarılı bir şekilde yerine getiren Mustafa efendi kendi kanından canından birini öldürdüğü için bürokraside yıldızı parlar ve gün gelir Sadrazam olur. Mustafa efendi koca Mustafa Paşa olur. Halen İstanbulda adı bir semtle anılır durur.
            Kaderin cilvesi bu, bir şekilde yıldızlar böylece tarihin derinliklerine  süpürülür.                  
            -Milli birlik komitesi üyesi Ahmet Er ağabey, Mamak ta ikamet eden Ahmet KAYHAN hz.lerini ziyaret için kapısını çalar.Kapıyı açan kişi Hazretin hasta olduğunu söylemesine rağmen aldırış etmeden içeri dalar. Huzuruna varınca Ahmet  Kayhan dede “Ben Muhsine kırıldım. Senin önün sıra oda ziyaretime gelmiş, kapıyı açan evladımız hasta olduğumuzu söyleyince  gerisin geriye gitmiştirde ondan, oysa oda senin gibi davranarak görüşmeden gitmeyebilirdi”. dediğini söyler.
           -Ahmet ER agabeyin hasta olduğu Manisa –Akhisara  ziyaretine gitmek için, için de benimde bulunduğum bir minübise yedi kişiye ilaveten rahmetli Yazıcıoğluda  iştirak ettiler.Yol uzun zaman kısa fazla luzumsuz oyalanma olmadan yol üzeri ek ziyaretlerin kısa tutulması kararını kendisi açıkladı. Hatta yol üzeri mecburi ihtiyaçlar için bile pratik olmamız gerekiyordu. İkindi namazımızı eda etmek için durmadan önce kendisi bizzat seferi olduğumuzu, iki rekat dan sonra hemen arabadan yerimizi almamız gerektiğini bir daha açıkladı. Kendisi abdesli olduğu için arabamız durur durmaz hemen mescide yöneldi. Ben ve abdesti olmayan birkaç kişi süratle silahlanarak mescide girdik. Gecikmeli olarak mescide giren bizler dahi görevimizi tamamlayıp dışarı çıktığımız halde kendisi en sonuncu olarak cıkınca gözü ve kulağı kendisinin bu halini şaka yollu çekiştiren bizlere takılmış olmalı ki çok samimi bir şekilde “Ne yapayım arkadaşlar, sünneti dahi tarkedemiyorum,dayanamadığım için sizleri uyarmama rağmen ben yine de namazı sünneti ile beraber kılmak zorunda oldum”dediğine ve bu konuda samimiyetine hayran oldum.
            -Memleket sathını görevi gereği gezerken, mecburi protokollerden sonra o bölğenin sayğın insanlarını ziyaret ederek hayır dua almadan dönmeyi büyük bir noksanlık olarak nitelerdi. Onun bu özelliğini yakın uzak bilmeyen neredeyse yok gibidir.
            Parti faaliyetleri için Yozgata gidilir.Gerekli görevler yerine getirildikten sonra, Yozgatın ulu insanlarından Ahmet efendi hz.leri ni ziyaret etmek ister. Zaman birinci körfez hareketinin bittigi haftalara raslamaktadır. Ahmet efendi çok ilerlemiş yaşına rağmen sağlığı yerinde, ancak Profösör ünvanlı oğlu hizmetinde bulunmak maksadıyla sürekli yanında bulunmaktadır. Rammetli Muhsin başkan ve arkadaşları haberli olarak evine varırlar. Ancak Ahmet efendi bir Genel başkanın yanında vekilleriyle beraber kendisini ziyaret etmesine hiç önem vermezmişcesine, yatağında bir türlü doğrularak hoş geldiniz dahi demez. Bir ara kafasını hafifce kaldırarak “Namaz kılıyorlarmı, namaz” der ve kafasını tekrar yastığına kor.
            Muhsin başkan ve arkadaşları nı oğlu geçirmek için avluya çıkardığı an, içlerinden birinin samimi olarak tanıştığı Kırıkkaleli bir meczupun kapıdan içeri girdiği görülür. Meczupla önce den tanışmışlığı olan kişi  “Ne o deli, buradan ne işin var”  diye  meczup olarak bilinen kişiye laf atar.  Ziyaretcilerin hoşnut olmadan dışarı çıktığını anlayan meczup kişi “Olmaz öyle şey, peşim sıra gelin bakalım nasıl misafir karşılanırmış bir daha görelim” diyerek tekrar Muhsin başkan ve arkadaşlarını peşine takarak içeri girer. Deli denilen adam tekmeyle kapıya vurarak içeri “Kalk ulan Ahmet efendi, koskoca devletliler  ayağına kadar gelmişlerde sen böyle yatarsın haa, sen degilmiydin masum cocukların, kadınların, günahsız insanların zarar görmemesi için füzelerle mücadele ederek günler geçiren. Çok mübarek tasarruflarda bulundun.  Şu an mı hasta muamelesi yapılsın istiyorsun”dediği vakit Ahmet efendi kendisinden beklenmedik bir hızla parmağını ağzına götürerek “Sus lan deli sus da sırrımız ifşa olmasın” diyerek yatağında doğrulur ve amaç hasıl olur.
            Tekrar dışarı ziyaretçileri geçiren Profösör olan oğlu Muhsin başkan ve arkadaşlarına meczup görünen kişiyi tamamlar mahiyette “Başkanım normalde babamın elbisesini ay da bir olarak değiştiririm. Ama körfez savaşı süresince bazen hergün bazı hallerde iki günde bir değiştirmek mecburiyetinde kaldımda buna bir mana veremiyordum. Öyle ki değiştirdiğim elbiseleri normal olarak kirlenme yerine, petrol ve petrol ürünleriyle kirlenmiş görürde kendisine dahi soramazdım. Şu Allahın işine bakın ki sizler sayesinde bende bu sırrı öğrenmiş oldum”diyerek Muhsin başkanı uğurlar.                                                                       
***                                        
-Bir kar tanesi olsam Mekke’ye düşerdim.-Musin Yazıcıoğlu
-Yiğidi gül ağlatır gam öldürür- Ömer Lütfü Mete
-Millete çevrilen namluya selam durmam-Muhsin Yazıcıoğlu
-Anlarsa uzağım yakındadır, anlamazsa yakınım uzağımdır.—İsmail Fakirullah
-Bazen yıldızlarda süpürülürler. – William Shakespeare

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder