5 Aralık 2015 Cumartesi

ESHAB-I KEHF (Yedi Uyurlar--Seven Seleepers); Araştırmacı - Yazar, SIDDIK DEMİR

ESHAB-I  KEHF
(Yedi Uyurlar--Seven Seleepers)

                                                                                     Sıddık DEMİR
K.Maraş’a bağlı Afşin (Efsus) ilçesi, meşhur iman erlerinden “Yedi Gencin” sır olduğu mağaranın bulunduğu mekandır. Yeryüzünde başta İspanya olmak üzere, Afganistan, Suriye gibi birçok dünya devletlerinde varlığına inanılır. Ülkemizde ise Afşin dışında yine birçok yerde iman mağarasına ait inanışlar vardır. Efes ve Tarsus  bunlardan  bazıları.
Malumunuz; Eshab-ı Kehf’in anlamı ‘Mağara arkadaşları veya Yedi Uyurlardır’. Hrıstiyan  kültüründe ise ‘Seven Steepers’ denilmektedir.
Yedi inanan gencin putperest Dakyanus’un zulmünden kaçarak sığındıkları mağaradan sır olmalarına ilişkin rivayetlere ve kutsal kitabımızdaki KEHF suresindeki işaretlere dayanılarak bu olayın Efsus’ta (Afşin) yaşandığını araştırmacılar  beyan ediyorlar. Dünya’da ve ülkemizde toplam 38 yerde sahiplenilen bu olayın delillere en uygun yaşadıkları mekan, kuvvetle muhtemel Anadolu toprağında Efsus ve Tarsus’tan ibaret olan yerlerdir.
Çağdaş alimlerden Prof. Dr. Faruk Sümer Hoca’nın bizzat kendisinin  araştırarak “Yabanlu Pazarı ve Eshab-ı  Kehf” isimli eserlerinde, ‘Yedi Uyurlar’ ve sır oldukları mağaranın Efsus’ta (Afşin) olduğunu vurgular.
Afin ilçesi aydınları, yerel sivil toplum örgütleri vasıtasıyla  Prof. Dr. Faruk Sümer ve diğer bilumum delillere dayanarak açmış oldukları hukuki dava ile ‘Yedi Uyurlar’ mağarasının kendi ilçelerinde olduğuna dair tescille resmi olarak da sahiplenmişler.
Yine, halen Rotterdam İslam Üniversitesi Rektörü olan Prof. Dr. Ahmet Akgündüz Hoca’nın talimatıyla bazı talebelerinin,Tarsus sivil toplum örgütlerinin talebi üzerine yapmış oldukları bir çalışma mevcuttur. Bu çalışmaya göre Efsus’a rakip, bilinen sahiplenme yanında ilahi kitabımız Kuran-ı Kerim’in dillendirmesine delil olmaktan çok uzak bir yorum şekliyle Tarsus’ta olduğu iddiası var.
Bu konularla ilgili uzun zamandır kaynak taraması yanında, iddia edilen yörelerle ilgili bizzat muşaadem olmuştur. Buna göre Tarsus ve Efes, elimizdeki delillere uymamaktadır.
‘Yedi uyurlar’ ile ilgili arayış ve merak, bu coğrafyada yaşamış bütün uygarlıkların ve bütün kudretli yöneticilerin ilgisini çekmiş.
Gerçeğe ulaşmak için yapılan ilmi metotların çoğu Efsus’u işaret eder. Diğer alternatifleri, siyasetten ve kültürel anlamda sahiplenme  kaygısı olacağı için tarafsızlığa gölge düşürür maiyet arz etmektedir.
Öyle  olmuş olsaydı:
Anadolu Selçuklu Devleti Hükümdarı  I.Alaattin  Keykubat’ın ‘Yedi Uyurları’, İzmir-Efes ten başlayan ve hemen yanı başındaki Tarsus heyetine de bizzat kendisi iştirak ederek  yapmış olduğu araştırmada mutmain olmadığı için  Afşin’e (Efsus) gönderdiği ilim adamları konseyinin ilettiği rapora binaen gerçeğe en yakın olanı öğrenir. Bölgenin imarı ve düzenlenmesi yanında mevcut olan İsa Mescit’ini de kapsayacak genişlikte Cami ve Ribat yapımı için bizzat Maraş valisi(emiri) Nasurettin Hasan’a talimat vererek günümüze kadar ulaşmış olan eserlerin yapımını da sağlamış olur.  
Sultan Alaattin  Keykubat, şayet  “Yedi Uyurlar”ın sır olduğu mağaranın Tarsus’ta olduğuna kanaat getirmiş olsaydı, yüzlerce   kilometre uzaklıktaki Afşin’i seçerek bunca masrafı  yaparmıydı.?
Eshab-ı Kehf’in Tarsus’ta olduğu iddiası Evliya Çelebi’ye dayanır. Bu gezginimiz Tarsus’a uğramış, oradaki yöre halkının genel kanaatini aktarmış, ancak Afşin’e hiç gitmemiş. Eğer Afşin’e gitmiş olsaydı, en azında Tarsus’ta istisna da olsa ‘Yedi iman’ erlerinin ismine rastlamadığı halde , Afşin’de hemen her ailede bu isimlerin yaşadığını görürde ona göre yazacağını yazardı.            
İsa Mescit’i:
‘Yedi Uyurlar’ olarak bilinen ‘Eshab-ı Kehf’in’ sır oldukları tarih  M.S.65-70 yılları arası, mağarada “En uzun gün”  uyutulurlar. Uyandırılınca  tarihin M.S. 370-375  arası olduğu mucize olayda, tam 309 yıl yattıklarını “Kur-an” tescillemektedir. Oysa bu iman erleri, uzun bir gün uyuyup uyandıklarını zannederler.
İçlerinden, Yemliha’yı yiyecek almak için, üzerinde Dakyanus’un resmi olan gümüş para  ile Afşin’e (Efsus)  gönderirler. Yemliha fırıncıya vararak ekmeği alır. Parasını uzatınca bütün dikkatleri üzerine çeker. Antika kabul edilen bu paranın akıbeti sorulur. Define bulmuşsun, bu paraların geri kalanı nerede bize göstermelisin  gibisinde sataşmaların ardında olaya resmi zevatların da karışmasıyla iş, Emir’e kadar ulaşır. Yemliha başlarında geçen hikaye’yi anlatınca, bunların ‘Yedi kutsal gençlerden oldukları anlaşılır. Zaten hikayeleri bir efsane olmuş dilden dile gündemden hiç düşmeden o ana kadar yaşadığı için, bu genç adamın anlattıklarına hiç şüpheye yer vermeden iman edilir.
Dakyanus öleli asırlar olmuştur. Yerine nice putperes Emir gelir geçer. Efsus denilen mekanda her şey değiştiği gibi yeni atanan Emirlerin dindar oldukları gerçeği de kendini gösterir. İşte bu imanlı  ve bir o kadarda şanslı Emirin  Adı TEODÜS’dür. Teodüs Yemliha’nın dava arkadaşlarına ulaşmak ve bu tarihi olaya şahitlik edebilmek için yanına Yemliha’yı da alarak mağaraya gider. Hepsini teker teker gözyaşları içinde kucaklar.
Yemliha arkadaşlarına;
“Bir gün değil çok zamandır uyumuşuz. Belki yüzlerce sene…Efsus’da her şey değişmiş. Hiçbir şey eskisi gibi değil…Zalim Emir Dakyanus’un yerinde yeller esiyor. İnsanlar onu ancak para üzerinde tanıyor. Şimdi çok şükür herkes tahmin edemediğimiz kadar inançlı olmuş. Bakın; İşte yeni Emir bizi muhabbetle karşıladı. Sizleri teker teker bağrına bastı. Çok şükür Allah’ımıza, bize bu günleri de gösterdi” Dedikten sonra  arkadaşları;
“Peki şimdi ne yapacağız” dediler.
Bunun üzerine hep birlikte ellerini ve yüreklerini  ona döndürerek, “Bildiğin gibi yap ey Hak” dediklerinde Allah(cc)onları tekrar uyutur.
Bilahare  Emir Teodüs bu mağaranın kapısını içine alan bir tapınma yeri yaptırır. İslami kaynaklar  mağaranın üstüne ibadet veya ziyaret amaçlı yapılan  bu küçük binaya “İsa mescidi” demektedir. Alaattin Keykubat’ın yaptırdığı Cami ise, İsa mescidi’ni içine alacak şekilde inşa edilmiş çok daha görkemli bir yapıdır. Ve halen zarafetini korumaktadır. Ayet; “İşte onları nasıl uyuttuysak öylede uyandırdık”.Kehf/19-20
“Yedi uyurlar” veya Hıristiyanlara göre “Seven Steepers”
Hz. İsa Efendimizin ebediyete irtikalinden sonra takiben 12 havarisinden biri olan Yuhannes (Mustafa Asım Köksal’a göre) Peygamber davasını tebliğ için  Hatay üzerinde, o zaman Kapadokya eyaletine bağlı Efsus’a gelir. Şehir adeta site devleti gibi kalelerle çevrili ve giriş çıkışlar şartnamelere bağlı olduğu için Yuhannes; Eflatun felsefesinde hareketle putperest olan Efsus emiri Dakyanus’un putlarına tazim etmeden şehre giremeyeceğini anlayınca, şehrin hemen kuzey doğusunda umuma hizmet için var olan bir hamama  tellak olarak girerek çalışmaya başlar.
Bir dava adamı olma bilincini yitirmeden, hamama gelen müşterileri, en başta şehrin ileri gelenlerinin çocuklarını irşat etmeye başlar. Şehrin ileri gelen ailelerden olup putperest Dakyanus’un yönetiminde bulunan insanların çocukları-Yemliha, Mekselina Mislina (Eshab-ı yeminin oğulları) Mernuş, Tebernuş, Sezernuş (Eshab-ı Yesarin oğulları) adında altı genç Yuhannes tarafından Allah’a ve peygamberi Hz. İsa’ya iman ettirilir.
 Zamanla iman esaslarını veya muamelat kısmını da yerine getiren  altı gencin bu durumu Dakyanus’a ispiyon edilir. İsevilik şeriatı mensuplarının çok ciddi zulümlerle ve aşırı tedbirle karşılaştıkları bilindiği halde, bu altı genç  itibarlı ailelerden oldukları için Dakyanus tarafında başlangıçta biraz musama ile karşılanır.
Olayın ifşasında sonra Yuhannes Efsus’u terk ederek Efes’e doğru yol ala dursun, Dakyanus bu altı geçle ilgili;
“ Ben Ninovaya (Musul) gidiyorum.  Dönene kadar, bu gençleri tekrar  putlarımıza tapar halde bulmalıyım.” Diyerek babalarını uyarır. Dakyanus’un dönmesine yakın bu altı genç, fikir birliği  ederek şehirde kaçmayı kararlaştırır. Şehrin kuzey kapısında gerekli hazırlıkları da yaparak çıkarlar. Şehrin dışında koyunlarını otlatan  çoban ‘Ketattetayyus’ la karşılaşırlar. Çoban ve köpeği Kıtmir’de onlara katılır. Böylece yedi insan bir de Kıtmir…
Çoban yöreyi iyi bildiği için saklanacak mağarayı tespit eder. Ve öylece Eshab-ı Kehf (mağara arkadaşları) önemli bir dönüm noktasına gelir.       
Ninova’dan (bugünkü Musul) dönen Dakyanus, ilk iş olarak iman etmiş bu delikanlıları sorar. Babaları kem-küm eder, ama Dakyanus kaçtıklarını anlayınca daha da celallenir. Dört bir tarafa izciler gönderir. Mağarada oldukları tespit edilir. Mahiyetiyle beraber mağaraya kadar gelir. Ama içerisi cesaret edip girilecek gibi değil. Allah’ü teala öyle bir hal oluşturmuş ki, kul olan hiçbir insan cesaret edipte içeri girerek onları çıkarmaya gücü yetmez. Ayette “Sen onları görseydin heybetlerinden dolayı ürker kaçardın.” Dediği bir hal…
Öyleyse mağaranın önünü taş duvarla kapatalım da açlıktan ve havasızlıktan ölsünler, uyarısı Dakyanus’u ikna etmeye yeter. Ve öyle de yapılır.          
Denilir ki;
Duvar örülürken Dakyanus’un sarayında görevli olup, iman ettiği bilinmeyen bir yetkilinin gizlice ‘Yedi uyurların’ isimlerinin işlendiği bir bakır levhayı içeri atar. Bu levha ‘Rakıym’  olarak bilinir.
Hıristiyanlığın resmi olarak kabulü;
Gerek Roma’da, gerekse Bizans’ta Din karşısında tutunamayan putperestlik, kardan adam gibi erir gider. İnanan insanlara yapılan onlarca, binlerce zulümden sonra, alttan gelen taleplere karşı imparatorlar kerende olsa bu gerçeği, kendi saltanatlarının selameti için kabul ederler. Kostantin’de 313 de  kabul ettiği bu dinin ileri gelenlerini 325 de İznik’te toplayarak  yazılmış yüze yakın İncil kitabı için de dördünü (Luka, Matta, Yuhannes, Markos) kabul ederek diğerlerini iptal ettirip yaktırır.
İznik Konsülü olarak bilinen tarihten 45-50 yıl sonra TEODÜS adında inançlı bir emir Kapadokya eyaleti Efsus şehrine görevlendirilir. Efsus’a geldiği günden itibaren dini mahiyette kültürel faaliyet ve kalıcı mabetler yanında, putperestliğe ait her şeye karşı açılan mücadele ile TEODÜS kendini gösterir. “Seven Steepers” dedikleri yedi gencin mağara olayı Efsus’ta kuşaktan kuşağa intikal eden bir olay olduğu için bir şekilde Emir TEODÜS’de öğrenmiş olur.
Ayet:
“Onlar mağaralarında üçyüz sene kaldılar ve buna dokuz yıl daha kattılar”(kehf/25)
Ayet:                                                                                                             
“Bunun üzerine bizde onların üzerine nice yıllar uykuya daldıracak perde vurduk”(onların kulakları üzerine sayılı seneler vurduk=Kehf suresi)
Ayet:
Onlara baksaydın görürdün ki güneş doğunca mağaranın sağından dolaşır, batarken de sol tarafından onları makaslardı. Kehf/17
Çoban İlyas rüyasında;
“Orada bir mağara olmalıdır. Ora duvarla örülü. Orayı açarsan koyunların için iyi bir barınak olur” gibi hitap şekliyle defalarca uyanır. Bir sabah yanında iki işçi alarak rüyasında dillendirilen yere gelir. İnsan yapısı  olduğu belli olan duvarı yıkar ve mağarayı eski haline getirir. Üstelik mağarada birikmiş sudan da kana kana içerler. Ancak “Yedi genç ve köpekleri Kıtmir” üzerine öyle bir perde çekilmiştir ki Çoban İlyas’ın onları görmesi mümkün değil.         
Yeni Emir TEODÜS döneminde din alimleri Emir’in makamında sabahlara kadar ilmi ve dini münazara ederler. Özellikle  bazı dini konularda ittifak etmeleri mümkün görünmez.”Yeniden diriliş” veya “Ahiret” konusu tartışmalı geçer. TEODÜS “Yeniden bedenleşme, yani öldükten sonra tekrar dirilişe” inananların safında yer alır. Bunun için de Hz.Üzeyir peygamberin Allah tarafından öldürülüp, tam bir asır sonra diriltildiği örneğini verse de tek bir örneğin genel kaide olmayacağı beyanla karşı grup kendi görüşünü gündemden düşürmez.
İşte böyle bir ortamda Allah(c.c) Çoban İlyas kanalıyla duvarı yıktırır. Ve Yemliha’yı Dakyanus parasıyla Efsus’a ekmek almaya indirir. Esnafın uyanıklığıyla Yemliha ve arkadaşlarının hikayesi, böyle bir tartışma ortamında TEODÜS’ün huzurunda ve ahalinin şahitliğiyle “Yeniden dirilme” Kur’an deyimiyle “Vel basu badel mevt” ün gerçekleşeceğine bu mucizeyle bir daha iman edilir.
Peygamberimizin olaya vukufu;
Münafıklar onun için;
“O cahildir, tarih bilgisi yok, yakındaki alim papazlardan tuzak sorular bularak ona soralım. Bilemeyeceği için rezil olsun.” Babında hinlik düşünerek, düşündüklerini gerçekleştirirler. Bir mecliste yaklaşarak, gayet nazikçe;
 Efendim; Bize Zürkarneyn, Eshab-ı Kehf ve Ruh’tan bahseder misiniz veya Hızır-Musa ilişkisinden söz eder misiniz? Derler. Resulullah inşallah demeden, Cibril tarafından bu suallere cevap bulacağı düşüncesiyle bir gün gibi bir mühlet vererek bilgilendireceğini söyler.
Haftalar geçmesine rağmen Cibril gelmez. Çok sıkıntıya düştüğü an “İnşallah” demediği hatırlatılarak KEHF suresi iner. İsmi üzerinde KEHF suresi, Eshab-ı Kehf, Zulkarneyn ve Hızır-Musa olayını bütün çıplaklığıyla anlatır. Münafıklar doğruluğunu papazlara onaylatırlar ama yine de münafık kalırlar. Nasip bu olmazsa olmaz. İstersen Deveyi iğnenin deliğinden geçir.                             

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder