17 Kasım 2016 Perşembe

BAŞARI STATÜKODAN DEĞİL DEĞİŞİMDENDİR - Eğitimci, Araştırmacı - Yazar: Sıddık Demir

BAŞARI STATÜKODAN DEĞİL DEĞİŞİMDENDİR
        Sıddık Demir 
             Hani derler ya ‘değişmeyen tek şey değişimin kendisidir.’ İnsan ve onun çevresindeki her şey kendisiyle beraber değişmeye müsait yaratılmıştır. Değişmemek veya değişmediğini iddia etmek fıtri değildir. Zaman karşısında tutunabilmek, yaratılan hiçbir objenin karı değildir. Zaman akarken bir şeyleri öğütür un gibi, ama bir şeylerin oluşmasına da vesile olur.
Bu döngüye karşı durmak veya durduğunu zannetmek abeste iştigaldir.
            Öyleyse;
            Bu anlamda fikirlerde, mekânlarda, cemiyetlerde, bireysel anlamda liderlerde değişir ve değişmelidir. Bu hal ‘Değişimin’ tek değişmeyen gerçek olduğuna inanan insanın olgunlaşmasına katkı sağlar.  Kamilleşmek istemeyen bir insan düşünülemez. Ama teoride böyle, oysa kör kütük betonlaşmış bir iradeye hizmet eden irade sahipleri, değişimin değişmeyeceğini, donmuş bir buz kalıbı gibi tasavvur edilebileceğini söylercesine bu anlayıştan istifade edemezler.
            Edebiyatlarında ‘Biz böyle gördük, böyle bilir, böyle yaşarız’ söylemleriyle ne kadar delikanlı olduklarıyla övünürler. Kendi aptallıklarını itaat kültürü gerekçesiyle yüceltirler. Değişmeyen  ‘Değişim’ anlayışı doğrultusunda, başka dengeler içerisinde yer alan bu şekilde farklı kulvarlarda hizmete yeltenenlere en ağır ithamlarda bulunularak rahatlamayı dava adamlığı zanneden ahmaklar acınacak hallerine gülerler.
            İşte Zombilik budur.
 Zombiliğin kahramanlıkla karıştırıldığı veya dava adamlığı zannedildiği bu rezil durumun hâkim olduğu dönemlerde, o aile, o cemaat veya o millet marazi hastalığa düşmüş demektir. Betonlaşmış inanmışlığın parçalanması atomun parçalanmasından daha zordur. Netice itibariyle muasır olan her türlü gelişmeden, her türlü değişimden gerek kendini, gerekse mensubiyet duyduğu Millet’in mahrum olmasına veya ayaklarına paranga vurulmasına sebep olur.
            İş işten geçtikten sonra değişime veya gelişime kapı aralansa da nafile. Bir defa açık ara geri düştüğü akranların horlamasına, küçük görülmesine ve kullanılmasına zemin hazırlamış olur ki şikâyetlerin hiçbir anlamı kalmaz. Partizanlık da böyledir.  Yenilikler partizanlığa zarar verir. Aşırı taassup, içine kapanmış lığa sebep olur ki iktidarı göğüsleyemez. Oysa bir partinin kuruluş felsefesi iktidar olarak hizmet etmektir. Uzun dönem iktidara ulaşamayan partililerden birçoğu inatla varlığını devam ettirirler. Nereye gitseler bir kapalı alanı dolduracak taraftarları olur. Zannederler ki o salondaki taraftarlar o ekibi iktidar yapmaya yeter de artar bile.
            Bir örnek verecek olursak;
            Rahmetli Yazıcıoğlu’nun elim bir kaza veya suikast sonrası boşalttığı Genel başkanlık yarışında genel başkan aday adaylarının da içinde bulunduğu bir toplantıda kendi potansiyellerini hiç görmeden talip oldukları makamı dillendirdiklerinde “Rahmetlinin karizmatik adına ve gece gündüz çalışmasına rağmen yüzde biri aşamadı. Onunla yola çıktığımızda birçok insanın yaşı otuz civarındaydı. Şimdi ellinin üzerine çıkmalarına rağmen bu partinin oy oranı halen aynı, hiç kıpırdamadı. Hadi diyelim ki sizlerden biri bu koltuğa oturdunuz, hangi değişimle, hangi plan ve projeyle bizleri bir sonraki seçimde iktidar yapacaksınız. Yoksa yüzde birlik bir oyun muhafaza edilmesi için bir yirmi yılımızı da sizinle mi geçirmeliyiz?” denildiğinde süt dökmüş kedi misali mahcubiyet içerisine girdikleri görülür.
            Onca güzel kadrolar bu ısrar üzerine harcanmıştır. Serbest bırakılmış olsalardı bugün Ülkeyi yöneten lokomotif siyasi ekip içerisinde gereken sayıda hakkıyla yerlerini alırlardı. Bütün Ülke insanını kucaklayıcı Osmanlı ruhu daha güçlü inkişaf ederdi. İlliyet siz bir tertip olan 15 temmuz kalkışmasına belki cesaret edilemezdi.
            Gelinen nokta itibariyle Sayın Bahçeli’yi daha iyi anlamaktayız. Muhalefet edeyim derken Ulusalcılarla aynı safta görünme siyaseti tek zaafı olmamış olsaydı ne Millet’ten tokat yerdi ne de özde Türkiye sevdası Ülküsü zarar görürdü. Gezi olaylarına kadar bu kalem sahibi de kendisini ve siyasetini birtakım mahfillerde sert olarak eleştirmiştir. Bizim değişimimizde gerçeği görmemize neden olan birtakım kırılmaların yaşanması gerekiyordu. Yeni Türkiyede, yeni politikalar çerçevesinde bir aydın sorumluluğuyla yeni vaziyet almamız gerekliydi, aldık elhamdülillah.
            Devlet Bahçeli ve partisi de aynı değişimle yeni Türkiye’nin yanında yer almıştır. Ulusalcılarla aynı kampta siyaset yapması cezalandırılmıştır. Değişimin gerekliliği farz olmuştur. Partisini birtakım donkişotlardan korumuştur. Aynı Donkişotlar kendi iktidarları için değişim isteseler de bu değişim olmayıp statükoya davetiye çıkarmaktır. Bu incelikleri görebilmek de marifettir. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder