EKRANDAKİ ÇELİŞKİLER
Ülkücü
ÖMER, “Işığın kuzeni” diyor...
En
az 50 yıl öncesi uyanış hareketi öncülerine üç beş yıllık dilimize giren ve piç
bir kelime olan ‘kuzen’ söyletilince dil endişesinden dolayı bu konuyu seçtim.
Üstelik sağın lider takımlarının oturdukları binaların üstünde veya hâkim
oldukları alanlarda “Bağımsız Türkiye“ yazısını da görünce bu kadar da
dikkatsizlik olmaz dedim. Bilen bilir, solcuların hâkimiyeti altındaki
mekânlarda bu sloganlar olurdu. Onların kullandıkları sloganların başında
gelirdi ‘Bağımsız Türkiye’ sloganı.
Bir
başka çelişki ise MTTB ile yeni teşkilatlanan Ülkü Ocakları mensupları arasında
nüans farkı ileri aşamada kendini nasıl gösterecek acaba diye düşünülmektedir.
Mesut UÇAKAN’ın samimi bir Ülkücü olduğu biliniyor. Merhum Necip FAZIL’ın
görüntüsü MTTB’de olması ne kadar doğalsa FETÖ tiplemesini ora ile ilgili
konumlandırılmasının oluşturacağı algı ne kadar yerindedir. Merhum ERBAKAN
Hocanın görüntüsü MTTB’nin demirbaşı gibi sunulması realiteye ne kadar
uygundur.
Öyle
ya da böyle MTTB dönemi itibari ile insan yetiştirilen bir ocak olduğu, nüans
farklılığından dolayı ayrışmaların engellenemediği bilinir. Kendi içinde bile
yeniden ‘Milli Mücadele’ adı altında ana gövde oluşturulmak istense de
siyasette yıldızı parlayan liderlerin apartarak güçlendirdikleri ‘Akıncılar ve
Ülkücüler’ tarafından sönük bırakılarak miadını doldurmuştur.
‘SEVDA
KUŞUN KANADINDA’ ilgi ile takip edilmektedir. O döneme damga vuran şahitlerin
şahsında olaylar işlenirken hiç ilgisi olmayan kişi ve mekânların işin içine
getirimci amacıyla girmemesine dikkat edilmelidir. Derin yapılanmanın unsurları
tarafında ortadan kaldırılan MTTB’ li Arif ÜNLÜ’nün gerçek anlamda karşılığı
bilinmek istenir ama ilk Ülkücü şehit diye sahip çıkılan Süleyman ÖZMEN’in de
Ülkü Ocaklarıyla ilgisi olmayan Mücadele Birliği üyesi olduğu pek bilinmez.
“İNSA GELECEKTE YAŞAR” adındaki anı kitabinin yazarı Prof. Turan GÜVEN hocanın
Prof. Seyit Mehmet ŞEN’ i tanık göstererek bu duruma açıklık getirmektedir.
Muradımız
odur ki;
Sinema
ve dizi yapan müteşebbisler bir devri anlatırken belgesel olmasına dikkat
çekecek görüntülerin işlenmesi lüzumuna inanmalılar. ‘ÖYLE BİR GEÇER ZAMAN Kİ’
tv dizisinde de yakın tarihimiz işlenmiştir. Öyle bir yanlılık, insafsızlık
kendini göstermiştir ki seyirciden ciddi tepki almıştır. Ama yine de karşı
tarafı yok sayan bir tekdüze siyasi figürler ve kesik kesik verilen dava
anlayışları yeni kuşaklara yönelik mesajlar. Adeta sütten çıkmış kaşık misali
solcu tiplemeleri idealizm adına evlerimize servis yapmaları rahatsız edici
görüntülerdi.
Mesut
UÇAKAN yapımı ‘SEVDA KUŞUN KANADINDA’ dizisinde daha objektif kurgular, her
biri o dönemi yaşamış insanlar ama yine de karşı tarafı yok sayan tek düze
siyasi figürler ve kesik kesik verilen dava anlayışları, yeni kuşaklara verilen
mesajlar, adeta sütten çıkmış kaşık misali solcu tiplemeleri idealizm adına evlerimize
servis
başta
olmak üzere bütün ideolojik farklılıklar, büyük fotoğrafa
bakılarak işlenmesi çok yerinde ve kucaklayıcı bir tavırdır. Solda Atilla İLHAN
ve Kemal TAHİR perspektifini yakalamış, hatta daha da ilerisinde bir ufuk,
Millet için lazım olan birlik ve beraberliğimize kast eden merkezlerin
ipliğinin pazara çıkarılması olayı. Hangi cephede bakılarak hangi sermaye ile
desteklenen böyle projelere imza atanların getirisinin de hesabı profesyonel
yapımcılığın gereğidir. Saptırmalar veya aşırı abartılar o yapının ciddiyetine
zarar verir.
Mesela
;’YEDİ GÜZEL ADAM’ tv dizisi uzun bir süre TRT1’de yayımlandı. Bu yapımın
senaristi filmin tutması için çok zorlandığı görüldü. ‘Mavera dergisi’
etrafında dolaşarak kendi Ülküleri doğrultusunda kültürel çalışma yapan yedi
edip ve şairin hayat hikâyeleri ve etrafındaki olaylar anlatılırken
seyircilerin burun kıvırdıkları sahneler çok olmuştur. Hani derler ya “Yağmur
Yağsa Yaş, Dövüş Olsa Taş Görmez” aynen böyle bir durumda olan yedi kültür
adamını senarist kavganın tam merkezine alarak bir yığın fiziki mücadelenin
yapıldığı zemine sürmüştür.
Bildiğimiz
kadarı ile yok böyle bir şey.
Erdem
Beyazıt’ın, Cahit Zarifoğlu’nun, Abdülkadir İnan’nın, Nuri Pakdil’in ve
Özdenören kardeşlerin verdikleri kavga dizidekiler ile nasıl ilintilendirildi.
Doğrusu yapımcı sayın TEZCAN’ın zorlamasıdır. Bu yedi güzel adamdaki yedi
kişinin kavga ile gürültü ile işleri olmayan kendi inançları doğrultusunda bir
Türkiye özlemi duymaları dışında on iki eylül öncesi büyük kavgada hiç mi hiç
alın teri görülmeyen zevatlardır. Bu halleri ile elbette ki kültürel bir
kavgaları olmuştur velakin başkalarının vermiş olduğu kavgayı ve çekmiş
oldukları eza ve cefaları bu modellere mal etmek haksızlıktır.
‘Diriliş
Ertuğrul’ da ki Doktor Kemal TEKDEN’in ve yapımcısı Mehmet BOZDOĞAN’ın
hassasiyeti bu alanda ki proje sahiplerine ilham kaynağı olması temennisi ile.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder